Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
ONE WAY : English Turkish

tek yön

ONE WAY COMMUNICATION : English Turkish

tek taraflı iletişim, mesajların sadece tek yöne gidebildiği işetişim

ONE WAY CUP : English Turkish

maddenin sadece tek yöne geçmesine izin veren lastik bant

ONE WAY OR ANOTHER : English Turkish

öyle ya da böyle, bir şekilde

ONE WAY OR THE OTHER : English Turkish

öyle ya da böyle, bu şekilde veya farklı bir şekilde, şu veya bu şekilde, herhangi bir şekilde

ONE WAY SEAL : English Turkish

maddenin sadece tek yöne geçmesine izin veren lastik bant

ONE WAY STREET : English Turkish

tek yönlü yol, araçların sadece tek yöne gitmelerine izin veren yol

ONE WAY TICKET : English Turkish

tek yön bilet, tek gidiş bileti, gidiş bileti

ONE WAY TRAFFIC : English Turkish

n. tek yön trafik [aut.] [aut.]

ONE WHO LEARNS QUICKLY, FORGETS QUICKLY : English Turkish

çabuk öğrenen çabuk unutur, hızlı bir şekilde öğrenen kimse öğrendikleri de çabuk unutur

ONE WITHOUT THE OTHER : English Turkish

iri olmadan diğeri, ikincisi olmadan birincisi

ONE YEAR WARRANTY : English Turkish

ir yıl garanti, bir ürünün satın alınmasından sonra ücretsiz bakım veya tamir için verilen garanti

ONE'S : English Turkish

pron. birinin, nin

ONE'S BEST : English Turkish

n. elinden gelen

ONE'S BETTER HALF : English Turkish

irisinin eşi, birisinin partneri, birisinin karısı veya kocası

ONE'S BETTER SELF : English Turkish

insan doğasının iyi tarafı; birinin olumlu özellikleri, birinin iyi nitelikleri

ONE'S CHIEF AVERSION : English Turkish

n. en sevmediği şey

ONE'S DAILY BREAD : English Turkish

günlük beslenme, bir kişinin her gün ihtiyacı olan yiyecek miktarı; birinin alışkanlıkları, birinin adetleri

ONE'S DAMNEDEST : English Turkish

n. elinden gelen

ONE'S DAYS ARE NUMBERED : English Turkish

günleri sayılı, bir kişinin ömrü çok uzun zaman süremeyeceğini tahmin etme; birinin kariyerinin veya işinin uzun süremeyeceğini düşünme

ONE'S LEVEL BEST : English Turkish

elinden gelen

ONE'S NATIVE SOIL : English Turkish

n. anavatanı, memleketi

ONE'S OWN FLESH AND BLOOD : English Turkish

akraba, aile üyesi

ONE'S PET AVERSION : English Turkish

en sevmediği şey

ONE'S SECOND SELF : English Turkish

irinin diğer kişiliği, bir kişinin karakterinin diğer tarafı