Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
STAGGERER : English Turkish

n. bocalayan kimse, sendeleyen, sendeleyerek yürüyen, dengesiz bir şekilde yürüyen kimse; şoke eden kimse, telaşlandıran kimse; çok zoru soru (Argo)

STAGGERING : English Turkish

n. sendeleme

STAGGERING : English Turkish

adj. sarsıcı, sendeleyen, sarsan, sersemletici, şaşırtıcı, şok edici

STAGGERINGLY : English Turkish

adv. bocalayarak, sendeleyerek, dengesiz bir şekilde yürüyerek; şoke edici bir şekilde, telaşlandıran bir şekilde; şaşırtan bir şekilde, hayrete düşüren bir şekilde, hayranlık bırakan bir şekilde

STAGGERS : English Turkish

n. delibaş hastalığı [vet.], baş dönmesi ve göz kararması

STAGHOUND : English Turkish

n. geyik av köpeği, geyik avlanırken kullanılmak üzere eğitilmiş av köpeği

STAGINESS : English Turkish

n. abartılı davranma, yapay davranma

STAGING : English Turkish

n. sahneleme, sahneye koyma, gösterim, iskele, yapı iskelesi, mola vere vere gitme

STAGING AREA : English Turkish

insanların dizildiği alan, insanların kuyruğa girdiği yer

STAGNANCY : English Turkish

n. hareketsizlik, durgunluk, kesatlık, tembellik, miskinlik

STAGNANT : English Turkish

adj. durgun, hareketsiz, tembel, mıymıntı, ruhsuz, sönük, cansız

STAGNANT AIR : English Turkish

durgun hava, durağan hava, kımıldamayan hava, hareketsiz hava

STAGNANT WATER : English Turkish

durgun su

STAGNANTLY : English Turkish

adv. durgun bir şekilde, durağan bir şekilde, kımıldamadan, hareketsizce, pasif bir şekilde

STAGNATE : English Turkish

v. durgunlaşmak, durgun olmak, kesat olmak

STAGNATING INFRASTRUCTURE : English Turkish

donmuş altyapı, hareketsiz altyapı, çalışmama noktasına kadar donmuş altyapı sistemi

STAGNATION : English Turkish

n. durgunluk, hareketsizlik, kesatlık, tembellik, mıymıntılık, cansızlık

STAGY : English Turkish

adj. sahneye uygun, sahnede gibi, rol yapar gibi, dramatik, abartılı

STAID : English Turkish

adj. ağırbaşlı, ciddi, vakur, sabit

STAIDLY : English Turkish

adv. ciddi bir şekilde, sabit bir şekilde, aklı başında bir şekilde

STAIDNESS : English Turkish

n. ciddiyet, ağırbaşlılık

STAIN : English Turkish

n. leke, kir, lekeleme, boya, bozma, ağaca renk verme, boyama

STAIN : English Turkish

v. lekelemek, leke yapmak, kirletmek, boyamak, renklendirmek, kirlenmek, leke olmak, boyanmak

STAIN REMOVAL : English Turkish

leke giderme, leke çıkarma, kir çıkarma, kir temizleme, sadece su kullanılarak çıkmayacak lekeleri bir kumaşın üzerinden yok etme

STAIN REMOVER : English Turkish

leke giderici, leke çıkarıcı, kir çıkaran, kir temizleyen, sadece su kullanılarak çıkmayacak lekeleri çıkaran özel bir kimyasal madde