English Turkish
STRAIT OF HORMUZ : English Turkish
Hürmüz Boğazı, Arap Yarımadası ve İran arasındaki dar su yolu (İran Körfezine geçmek için) (Hürmüz Boğazı)
STRAIT OF MAGELLAN : English Turkish
macellan boğazı
STRAIT OF MALACCA : English Turkish
n. Malacca Boğazı, Asya'nın güneydoğusunda Andaman Denizi ile Güney Çin Denizi'ni birbirine bağlayan bir boğaz
STRAIT OF MESSINA : English Turkish
n. Messina Boğazı, İtalya'nın ucu ile Sicilya'yı ayıran boğaz (Messina Boğazı)
STRAITEN : English Turkish
v. daraltmak, sıkmak, sıkıştırmak, darboğaza sokmak
STRAITENED : English Turkish
adj. muhtaç, sıkışmış
STRAITENED FOR : English Turkish
adj. muhtaç, sıkışmış
STRAITJACKET : English Turkish
v. deli gömleği giydirmek, çok sıkmak, sınırlamak
STRAITJACKET : English Turkish
n. deli gömleği, kısıtlama, aşırı sıkma
STRAITS : English Turkish
n. cebelitarık boğazı
STRAITS : English Turkish
n. yokluk, darlık, üzüntü, sıkıntı
STRAITS OF FLORIDA : English Turkish
Florida boğazı, Meksika Körfezi ve Atlantik Okyanusu'nu biribirine bağlayan Florida Resifleri ve Küba arasındaki su geçidi
STRAITS OF GIBRALTAR : English Turkish
n. cebelitarık boğazı
STRAITS SETTLEMENTS : English Turkish
Boğazlar yerleşkeleri, Malaya Yarımadası'nın batı ve güney bölümleri ve civarındaki adaların dahil olduğu eski İngiliz kraliyet kolonisi
STRAKE : English Turkish
n. borda kaplamasının bir sırası
STRAMONIUM : English Turkish
n. tatula
STRAND : English Turkish
n. sahil, kıyı, halat bükümü, ip teli, iplik, saç teli, saç tutamı, boncuk dizisi, aşama
STRAND : English Turkish
v. karaya oturtmak, başarısızlığa uğramak, karaya oturmak, bükmek (ip vb.), telini koparmak (kablo vb.)
STRANDED : English Turkish
adj. karaya oturmuş, yolda kalmış, başarısız olmuş, sıkışmış, sıkıntıda
STRANGE : English Turkish
adj. acayip, garip, tuhaf, yabancı, bilinmeyen, acemi, işe yabancı
STRANGELY : English Turkish
adv. garip biçimde
STRANGENESS : English Turkish
n. acayiplik, tuhaflık, gariplik, yabancılık
STRANGER : English Turkish
n. yabancı, işin yabancısı, acemi
STRANGLE : English Turkish
v. boğmak, boğarak öldürmek, gelişimini engellemek, bastırmak, boğazlamak, tutmak
STRANGLEHOLD : English Turkish
n. boğazından yakalama, bastırma, engelleme
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani