English Turkish
THE DREYFUS TRIAL : English Turkish
Dreyfus mahkemesi, Dreyfus yargılaması, 1894'te bir anti-Semitizm hareketi olarak haksız yere vatan hainliği ile suçlanan Yahudi Fransız subayın/memurun yargılanması
THE DRUG PROBLEM : English Turkish
uyuşturucu problemi, narkotik problemi, uyuşturucu sorunu
THE EARLY BIRD CATCHES THE WORM : English Turkish
erken gelen kuş kurtçuğu yakalar, erken kalkan yol alır, erken gelen avantaj elde eder, erken gelen kimse kazançlı çıkar
THE EARLY DAYS OF THE JEWS : English Turkish
Yahudiler'in ilk çağları, Joseph Ben Mattityahu tarafından yazılan tarihsel rivayet (Flavius Josephus)
THE EARLY PROPHETS : English Turkish
Geçmiş Peygamberler, Önceki Peygamberler, Peygamberlerin (Joshua, Judges, Samuel ve Krallar) ilk kitapları
THE EARTH MOVES : English Turkish
yerküre hareket ediyor, tehlike yakın; deprem oluyor
THE EARTH REVOLVES AROUND THE SUN : English Turkish
dünya güneşin etrafında döner, dünya güneşin yörüngesinde döner, güneş güneş sisteminin merkezidir ve dünya güneşin etrafında döner
THE EASY WAY : English Turkish
kolayca, kolay yolla, kolay yol, ekstra bir çaba harcamaksızın
THE ECONOMIST : English Turkish
n. Ekonomist, ekonomi ve iş alanları ile ilgili konularda geniş bir yelpazeyi kapsayan haftalık İngiliz haber ve uluslararası ilişkiler dergisi
THE EICHMANN TRIAL : English Turkish
Eichmann mahkemesi, Eichmann yargılaması, 1960 yılında İsrail'de gerçekleştirilen ve asılarak idam edilmesine karar verilen Nazi Savaş suçlusu Eichmann'ın yargılanması davası
THE EIGHTIES : English Turkish
n. seksenler, seksenli yıllar
THE ELDER BROTHER : English Turkish
en büyük kardeş, kardeşlerin en yaşlısı, en büyük oğul
THE ELDEST SON : English Turkish
en büyük oğul, ilk doğan erkek evlat
THE ELECT : English Turkish
cennetlikler, seçilmiş olanlar
THE ELEMENTS : English Turkish
elementler, doğal çevre, hava durumu, doğanın güçleri; Kutsal Komünyon'da kullanılan ekmek ve şarap (Hristiyanlık)
THE ELITE : English Turkish
elit, elitler, özel olarak seçilmiş grup, üst sınıf, toplumun üst tabakası
THE EMPIRE : English Turkish
İmparatorluk, İngiliz İmparatorluğu
THE END JUSTIFIES THE MEANS : English Turkish
sonuç araçları veya vesileleri haklı çıkarır, sonuçlar bu sonuçların elde edilmesinde yapılan faaliyetleri haklı kılar
THE END JUTIFIES THE MEANS : English Turkish
iyi niyetle yapılan şey hoş görülür, iyi niyetli yalan hoş görülür
THE END OF AN ERA : English Turkish
ir çağın sonu, bir devrin sonu, bir devrin sonu
THE END OF DAYS : English Turkish
günlerin sonu, gelecek günler, gelecek zamanlar
THE END OF ONE THING IS ALWAYS THE BEGINNING OF ANOTHER : English Turkish
ir şeyin sonu daima bir diğer şeyin başlangıcıdır, hayat devam ediyor, bir son sadece yeni olasılıklar anlamına gelir, her bitiş yeni bir başlangıçtır
THE END OF THE WORLD : English Turkish
dünyanın sonu, Apokalips, bildiğimiz hayatın sonu
THE ENEMY : English Turkish
n. şeytan
THE ENGINE GETS VERY HOT : English Turkish
motor çok ısınıyor
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani