English Turkish
VISUAL NERVE : English Turkish
görme siniri, göz siniri
VISUAL OBSERVATION : English Turkish
görsel gözlem, çıplak gözle yapılan gözlem, görsel yardım araçları veya başkaca ekipman olmadan yapılan gözlem
VISUAL PATHWAY : English Turkish
görsel yol, görsel patika, görme duyusu sistemi
VISUAL PERCEPTION : English Turkish
n. görsel algı, görsel sezgi, gözlerin kullanıldığı algılama, gözlerin kullanıldığı sezgi; (Tıp) görsel dünyanın tam bir resmini oluşturmak üzere gözler ve beynin görsel uyarıcıları kullanabilme becerisi
VISUAL RANGE : English Turkish
görme mesafesi, görüş mesafesi, görme duyusunun etkili olduğu mesafe
VISUAL SENSATION : English Turkish
görme duyusu, görüş duyusu, görülebilir uyarıcıyı algılama; görülebilir uyarıcıyı algılama sonucundaki tecrübe; görüş, görme
VISUALISATION : English Turkish
n. görselleme, görselleştirme, canlandırma, hayalinde canlandırma, hayal etme, akılda resimleme, tahayyül etme, tasavvur etme
VISUALISE : English Turkish
v. (Britanya İngilizcesi) görsellemek, görselleştirmek, canlandırmak, hayalinde canlandırmak, hayal etmek, akılda resimlemek, tahayyül etmek, tasavvur etmek; X-ray ışınlarıyla iç organların resimlerini çıkarmak (visualize olarak da yazılır)
VISUALISER : English Turkish
n. (Britanya İngilizcesi) görselleyen, görselleştiren, canlandıran, hayalinde canlandıran, hayal eden, akılda resimleyen, tahayyül eden, tasavvur eden (visualizer olarak da yazılır)
VISUALIZATION : English Turkish
n. gözünde canlandırma, gözünün önüne götürme, görüntüleme
VISUALIZE : English Turkish
v. gözünde canlandırmak, gözünün önüne getirmek
VISUALIZER : English Turkish
n. ticari grafiker
VISUALLY : English Turkish
adv. görsel olarak, görsel bir şekilde, görme aracılığıyla
VISUALLY IMPAIRED : English Turkish
görme engelli, görme özürlü, görme kusuru olan, görme sorunu olan
VISUALS : English Turkish
n. görseller, görsel materyaller, slaytlar ve grafikler gibi görsel olarak bir düşünceyi resimleyen materyaller
VITA : English Turkish
n. hayat, yaşam, ömür
VITAL : English Turkish
adj. yaşamsal, hayati, yaşayan, canlı, hayat dolu, öldürücü
VITAL AREA : English Turkish
can alıcı bölge, gerekli alan, olmazsa olmaz bölge
VITAL FORCE : English Turkish
hayati güç, hayat gücü
VITAL IMPORTANCE : English Turkish
can alıcı önem, olmazsa olmaz önem
VITAL INFORMATION : English Turkish
can alıcı bilgi, çok önemli bilgi, çok gerekli bilgi, o olmadan eyleme geçmenin zor olduğu bilgi
VITAL NEEDS : English Turkish
can alıcı ihtiyaçlar, çok önemli gereksinimler, hayati gereklilikler
VITAL ORGAN : English Turkish
can alıcı organ, gerekli organ, çok önemli organ
VITAL ORGANS : English Turkish
can alıcı organlar, gerekli organlar, çok önemli organlar, vücudun olmazsa olmaz parçaları
VITAL PERSONALITY : English Turkish
aktif kişilik, aktif karakter
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani