English Turkish
WEAPON OF MASS DISTRACTION : English Turkish
kitle oyalama silahı, büyük kalabalıkların dikkatini önemli bir meseleden başka yöne çeviren olay veya şey
WEAPONISE : English Turkish
v. (Britanya İngilizcesi) silahlamak, silah olarak kullanmak, silaha dönüştürmek; potansiyel bir silah olarak kullanmak (weaponize olarak da kullanılır)
WEAPONIZE : English Turkish
v. (Amerikan İngilizcesi) silahlamak, silah olarak kullanmak, silaha dönüştürmek; potansiyel bir silah olarak kullanmak (weaponise olarak da kullanılır)
WEAPONLESS : English Turkish
adj. silâhsız
WEAPONRY : English Turkish
n. silâhlar
WEAR : English Turkish
n. giyinme, kullanma, elbise, giysi, eskime, yıpranma, aşınma, dayanma, dayanıklılık
WEAR : English Turkish
v. giymek, takmak, taşımak, dayanmak, takınmak, aşındırmak, yıpratmak, soldurmak, solmak, yıpranmamak, boca etmek, volta vurmak
WEAR A LONG FACE : English Turkish
yüzü asık olmak, endişeli görünmek, suratı asık olmak, yüzünde kaygı belirtisi olmak
WEAR A MASK : English Turkish
maske takmak, kostüm giymek, kendini gizlemek, gizlenmek
WEAR A SWORD : English Turkish
kılıç kuşanmak, kılıç takmak, kılıç taşımak, kılıçlı olmak
WEAR A TROUBLED LOOK : English Turkish
endişeli görünmek, yüzünde kaygı belirtisi olmak
WEAR AND TEAR : English Turkish
zamanla eskime, kullanılarak aşınma, amortisman
WEAR AWAY : English Turkish
geçmek bilmemek, eskitmek, yıpratmak, tüketmek, zayıflatmak, eskimek, aşınmak, yıpranmak, solmak, azalmak, kalmamak, tükenmek
WEAR CONTACT LENSES : English Turkish
v. lens takmak, lens kullanmak
WEAR DOWN : English Turkish
devamlı ısrarla kırmak [fig.], yıpramak, eskitmek, yıpratmak, zayıflatmak, yenmek, yıpranmak, eskimek, aşınmak
WEAR GLASSES : English Turkish
v. gözlük takmak, gözlük kullanmak
WEAR HIS HEART ON HIS SLEEVE : English Turkish
içi dışı bir olmak, duygularını açıkça belli etmek, içten pazarlıklı olmamak
WEAR INTO HOLES : English Turkish
delinene kadar giymek
WEAR MOTLEY : English Turkish
soytarılık etmek
WEAR OFF : English Turkish
yavaş yavaş azalmak, eskitmek, aşındırmak, eskimek, aşınmak, yıpranmak, geçmek, hafiflemek
WEAR ON : English Turkish
geçmek bilmemek
WEAR ONE'S HAIR LONG : English Turkish
v. saçını uzatmak, uzun saçlı olmak
WEAR ONE'S HEART UPON ONE'S SLEEVE : English Turkish
içi dışı bir olmak, duygularını açıkça belli etmek, içten pazarlıklı olmamak
WEAR ONE'S YEARS WELL : English Turkish
yıllara meydan okumak, yaşını göstermemek
WEAR ONESELF OUT : English Turkish
v. didinmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani