Multilingual Turkish Dictionary

German Turkish

German Turkish
SCHAKAL : German Turkish

m zo. çakal

SCHAKE : German Turkish

^au/. (Kettenglied) zincir baklası

SCHAL : German Turkish

l. (abgestanden) bayat, durmuş
(geschmacklos) tatsız tuzsuz; yavan
(gevvöhniich) bayağı, adi, zarafet-siz, letafetsiz
(leer) boş, manasız; ^ werden bayatlamak; hava alıp bozulmak; ekşimek

SCHALE : German Turkish

l. (Gefaß) kase, çanak, bol, tas, çamçak, küvet
(Tasse) fincan
(bei öbst, Gemüse) kabuk; (entfernte) soymantı, soyuntu
(Waag°) göz, tabla
(e-r Musche!) kavkı
fiğ. görünüş; kılık kıyafet; in ~ F iki dirhem bir çekirdek; sich in ^ wer fen F tringa giyinmek

SCHALFRUCHT : German Turkish

bot. buğdaysı meyva; semeri mücevvez

SCHALK : German Turkish

m şakacı, nükteci, latifeci, soytarı, muzip; Er hat den ^ im Nacken. şaka etmeği sever. 9haft s. Schalk

SCHALL : German Turkish

m ses, sada, savt, selen; schneller als der — ses hızı üstü; ^ und Rauch fiğ. kuru ün
aufzeichnung / fono-gram
boden m rezonans gövdesi ^dSmpfend sesi kısan (od. tahfif eden)
dampfer m l. (bei Pistole) amortisör
(bei Klavier) piyano yastığı
(bei Geige) surdin °dicht ses geçirmez
dose / l. diyafram
(am Platten-spieler) pikap 9en tınlamak, çınlamak; ses çıkarmak {od. aksetmek); (dumpf) kütlemek ^end: »es Gelachter kahkaha;
e Ohrfeige sesli şamar; şaplak; e-e
e Ohrfeige ver-setzen tokat şaklatmak {od. şaplatmak); Sie umarmten sich und küpten sich ^. Sanlıp şapır şapır öpüştüler.
geschwindigkelt / ses hızı
lehre / akustik; ilmi savt
loch n (an S.i.) kulak; (bei Laute, Gitarre) gül
mauerf ses duvarı
messer m fonometre; sada mikyası
meßgerat n ses ölçü aleti
messung / sada ölçme bilgisi; fonometri
meßverfahren n mil. ses ölçme usulü Onachahmend taklidi
nachahmung / onomatope, yansıma, savtı (lafzı) taklidi
platte / plak, disk
platten.archiv n diskotek
platten.Iiebhaber m disk meraklısı; diskçi
platten.musik /plak müziği; ^ senden (Radio) plak çalmak
platten.-sendung / l. plak gönderilmesi
(Radio) plak konseri
welle/ses dalgası;sada mevcesi
wortnlafzı taklidi; yansıma, onomatope
zeichen n ses işareti

SCHALMEI : German Turkish

çoban kavalı

SCHALOTTE : German Turkish

ot. arpacık soğanı

SCHALTANLAGE : German Turkish

tevzi levhası
bild n tevzi seması ^en l. (mit) sevk ve idare etm., kullanmak, hareket etm.
el. cere-yana bağlamak; devreyi açmak
(im Auto) vites değiştirmek
F anlamak, kavramak; tetik davranmak; auf den ersten Gang ^ birinci vitese getirmek; nach ße-lieben ^ und walten istediği bilediği gibi hareket etm.; kahyası olmamak; j-n frei ^ und walten lassen b-ni hareketlerinde serbest bırakmak

SCHALTER : German Turkish

m l. (Kunden9) gişe
el. anahtar, şalter, manet; (Um2) komütatör, çevirgeç, mübeddile
beamte m;
beamtin / gişe memuru
dienst m gişe servisi
halle / muamelat holü

SCHALTHEBEL : German Turkish

m l. el. devre anahtar kolu
(Auto) vites kotu
(Flugzeug) levye

SCHALTIERE : German Turkish

pl. w. kabuklular, kışriye

SCHALTJAHR : German Turkish

n senei kebise; artikyil, ekliyil
kasten m el. tevzi sandığı
knopf m el. cereyan düğmesi
schema n tevzi {od. montaj) seması; bağlama krokisi
schlüssel m emniyet anahtarı
tatel / l. el. tevzi levhası
(Auto. Flugzeug) teçhizat tablası
tag m yevmi kebis", artıkgün. ekligün
ung / l. manevra
(Radio) kuplaj
el. devre açılması; bağlanma (tarzı); (verkettete) enterkonekt; Wagen mit automatischer ^ otomatik vitesli araba
werk n techn. işletme düzeni

SCHALUPPE : German Turkish

naut. büyük sandal; şalupa, işkampaviya, barka, filika

SCHAM : German Turkish

l. utanma, mahcubiyet, hicap, hacalet, şerm, hayS
(-teile) edep yeri

SCHAMADE : German Turkish

mil. va. teslim işareti; ^ schlagen (od. blosen) va. l. teslim borusu çalmak
fiğ. yelkenleri suya indirmek

SCHAMANE : German Turkish

m rel. kam, saman
ismus m Şamanizm

SCHAMBEIN : German Turkish

n an. kasık (od. çatı) kemiği; azmi ane; pübis

SCHAMFILLEN : German Turkish

naut. ovmak, sürt(üştür)mek; (intr.) sürtüne-rek aşınmak °kissen n naut. istromaça; talazlık tahtası

SCHAMGEFÜHL : German Turkish

n utanma hissi; ar (damarı); haya; kein ^ besitzen alın damarı çatlamak; das ~ verletzen utanma hissini rencide etm.; Verletzung f des
s ırza tasallut
gegend / edep (ayıp, ut) yeri ~haft utangaç, mahcup
haftigkelt/ hicap, mahcubiyet, utangaçlık
lippen pl.an. ferç dudakları 91os arsız, hayasız, utanmaz, edepsiz; perdesi yırtık; başı açık;
er Kerl yırtığın biri; s. a. Stw. Lüge.
losigkeit / utanmazlık, perdesizlik, kepazelik

SCHAMOTTE : German Turkish

ateş tuğlası; şamot

SCHAMPFLANZE : German Turkish

ot. yalan küstümotu 9rot utancından kızarmış: ~werden (über) mahcubiyetinden yüzü kızarmak; bşden utanmak; ~machen utandırrnak; mahcup etm.
röte / utançtan kızarma Das trieb ihm die ^ ins Gesicht. Utancından yüzünü ateş bastı,
telle pl. an. edep yeri

SCHANDBAR : German Turkish

s. schandlich. 9bube m deni, alçak, sent, rezil, pespaye, pezevenk, teres

SCHANDE : German Turkish

l. ayıp, namussuzluk; yüz (od. alın) karası; zillet
(Würdelosigkeit) maskaralık, kepazelik, rezalet
(Gemeinheit) alçaklık, denaet
(ßeschlmpfung) terzil, tahkir; ^ machen namusu lekelemek; b-ni utandırmak, terzil etm.; seiner Familie zur ^ gereichen ailesi için bir leke teşkil etm.; leh mu? zu meiner ^ gestehen, daft... Ezilip büzülüp itiraf etmeliyim ki...; mit ~ beladen yüzü kara; Armut ist keme ^. Fakirlik ayıp değildir. Spr. Lernen ist keine ^. öğrenmeğe ar olmaz (od. gerekmez). Spr. Lieber e-e schwere Last tragen als das Gefühl der ^. Ar çekmekten bar çekmek evladın Spr