Turkish Risale
MUGAYYEBÂT-I HAMSE : Turkish Risale
Beş bilinmeyen. Bizce gaib olan beş şey:
Kıyamet vakti,
Yağmurun ne zaman yağacağı,
Ana rahmindeki çocuğun mahiyeti ve ceninin isti'dadı ve mânevi simasının ne olduğu,
Yarın insan hayr ve şer olarak ne kazanacağını,
İnsanın nerede öleceğini Allah bildirmedikçe kimse bilemez. Bunlara mefâtih-ül gayb da denir.("Mugayyebât-ı Hamse"ye dair Sure-i Lokman'ın âhirindeki âyetin hakkında mühim sualinize gayet mühim bir cevap isterken, maatteessüf şimdiki hâlet-i ruhiyem ve ahvâl-i maddiyem o cevaba müsaid değildir. Yalnız sualinizin temas ettiği bir iki noktaya gayet mücmel işaret edeceğiz. Şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkid suretinde mugayyebât-ı hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-i mâderdeki ceninin keyfiyetine itiraz edilmiş. Demişler ki: "Rasathânelerde bir âletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor. Onu da Allah'dan başkası da biliyor. Hem röntgen şuâiyle rahm-i maderdeki ceninin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor. Demek mugayyebat-ı hamseye ıttıla' kabildir"?Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya meşiet-i hâssa-i İlâhiyye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususi iradeye tâbi olduğunun, bir sırr-ı hikmeti şudur ki: Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymetdar mahiyet, nur, vücud ve hayat ve rahmettir ki, bu dört şey; perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya Kudret-i İlâhiyye ve meşiet-i hassa-i İlâhiyyeye bakar. Sair masnuatta zahiri esbab; kudretin tasarrufuna perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor. Fakat vücud, hayat ve nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünki; perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor. Madem vücudda en mühim hakikat rahmet ve hayattır; yağmur, hayata menşe ve medâr-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir. Elbette vesait perde olmıyacak. Kaide ve yeknesaklık dahi, meşiet-i hassa-i İlâhiyyeyi setretmiyecek; tâ ki, her vakit herkes herşeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun. Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip şükür ve rica kapısı kapanırdı. Güneşin tuluunda ne kadar menfaatler olduğu mâlumdur. Halbuki muttarid bir kaideye tabi olduğundan, Güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın Güneşin çıkacağını bildiği için, gaibden sayılmıyor. Fakat yağmurun cüz'iyatı bir kaideye tâbi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı İlâhiyyeye ilticaya mecbur oluyorlar. Ve ilm-i beşerî, vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakiki şükrediyorlar.İşte bu âyet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü, Mugayyebat-ı Hamse'ye idhal ediyor. Rasadhanelerdeki âletle, bir yağmurun mukaddematını hissedip vaktini tayin etmek, gaibi bilmek değil, belki gaibden çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddematına ıttıla' suretinde bilmektir. Nasıl, en hafi umur-u gaybiye vukua geldikte veyahud vukua yakın olduktan sonra hiss-i kabl-el-vukuun bir nev'iyle bilinir. O, gaybı bilmek değil; belki o, mevcudu veya mukarreb-ül-vücudu bilmektir. Hatta ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru bazen hissediyorum. Demek yağmurun mukaddematı, mebâdileri var. O mebâdiler, rutubet nev'inden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaibden çıkıp daha şehadete girmiyen umura vüsule bir vesile olur. Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmıyan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâm-ül-Guyub'a mahsustur.Kaldı İkinci Mes'ele: Röntgen şuâiyle rahm-ı mâderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmek ile $ âyetinin meâl-i gaybîsine münafi olamaz. Çünki: Âyet yalnız zükuret ve ünuset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acib istidad-ı hususisi ve istikbalde kesbedeceği vaziyetine medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebâdileri, hatta simasındaki gayet acib olan sikke-i Samedi
MUGAYYER : Turkish Risale
(Gayr. dan) Değiştirilmiş, başkalaştırılmış. Tağyir edilmiş
MUGAYYİR : Turkish Risale
Tağyir eden, değiştiren
MUGAYİR : Turkish Risale
Aykırı. Uymaz. Zıd. Başka türlü
MUGAZANE : Turkish Risale
Gözün yanlarında olan büklüm
MUGAZEBE : Turkish Risale
Karşılıklı olarak birbirini kızdırıp gazaba getirme
MUGAZELE : Turkish Risale
(Ga, uzun okunur) Aşıkane şakalaşma, lâtifeleşme
MUGAZIB : Turkish Risale
Gadap etmek, kızmak, hiddetlenmek
MUGAŞŞÎ : Turkish Risale
(Gaşy. den) Bayıltıcı, bayıltan
MUGBER : Turkish Risale
(Gubar. dan) Gücenmiş, darılmış, küskün. * Tozlanmış, tozlu
MUGBERR-ÜL HÂTIR : Turkish Risale
Hatırı kalmış, gücenmiş
MUGBEÇE : Turkish Risale
(C.: Mugbeçegân) f. Meyhaneci çırağı. * Mecusi çocuğu
MUGBİR : Turkish Risale
Gücenmiş. İğbirar sahibi. * Toz koparan
MUGF : Turkish Risale
Uyuyan
MUGFEL : Turkish Risale
(Guful. den) Aldatılmış, iğfâl olunmuş. Kandırılmış
MUGFİL : Turkish Risale
Aldatan, iğfal eden
MUGLAK : Turkish Risale
(Galak. den) Kapalı, kilitli. * Anlaşılmaz, çapraşık söz
MUGLİYY : Turkish Risale
Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu
MUGNAT : Turkish Risale
İhtiyaç
MUGNÎ : Turkish Risale
Def'edici, kovan. * Zengin eden, müstağni kılan. * Doyuran gönlünü tok eden
MUGRAK : Turkish Risale
(Gark. dan) Batmış veya batırılmış (suya). Gark edilmiş
MUGRE : Turkish Risale
Bulanıklık
MUGREM : Turkish Risale
Âşık, tutkun
MUGREMUN : Turkish Risale
Ağır borca uğratılmış olanlar
MUGRÎL : Turkish Risale
şişmiş maktul
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani