Multilingual Turkish Dictionary

English

English
FISH STORY : English Turkish Redhouse

palavra, masal, hikâye

FISHBONE : English Turkish Redhouse

fish.boneisim kılçık, balık kılçığı

FISHERMAN : English Turkish Redhouse

fish.er.manfîş'ırmın isim balıkçı

FISHING LINE : English Turkish Redhouse

olta, olta ipi, misina

FISHING POLE : English Turkish Redhouse

olta kamışı

FISHING ROD : English Turkish Redhouse

olta çubuğu

FISHING TACKLE : English Turkish Redhouse

olta takımı

FISHNET : English Turkish Redhouse

fish.netfîş'net isim balık ağı

FISHNET STOCKING : English Turkish Redhouse

file çorap

FISHY : English Turkish Redhouse

fish.yfîş'i sıfat
balık kokan; içinde balık tadı olan.
balığı çok.
konuşma dili şüphe uyandıran: There's something fishy about this. Bu işte bir bityeniği var

FISSILE : English Turkish Redhouse

fis.silefîs'ıl sıfat bölünebilir, yarılabilir

FISSION : English Turkish Redhouse

fis.sionfîş'ın isim, fizik bölünüm, yarılım

FISSURE : English Turkish Redhouse

fis.surefîş'ır isim ince çatlak

FIST : English Turkish Redhouse

fistfîst isim yumruk

FISTICUFFS : English Turkish Redhouse

fist.i.cuffsfîs'tîk^fs isim yumruklaşma, dövüşme

FIT : English Turkish Redhouse

fitfît fiil (fitted, fitting)
e göre olmak,
e yakışmak;
e uygun olmak;
i uydurmak,
i ayarlamak,
in uymasını sağlamak: This qob fits you perfectly. Bu iş tam sana göre. The colors don't fit. Renkler birbirine uymuyor. You should fit your remarks to the educational level of your listeners. Sözlerinizi dinleyicilerinizin eğitim düzeyine göre ayarlamalısınız.
in/into (bir yere, çevreye, gruba v.b.'ne) uygun düşmek/olmak, uymak: He just doesn't fit in here. Buraya uygun biri değil o. How does she fit into the scheme of things here? Onun buradaki rolü ne?
e uymak, ölçüleri birbirini tutmak: This coat fits you. Bu palto senin ölçülerine uyuyor. The key didn't fit the lock. Anahtar kilide uymadı.
e yerleştirmek;
e takmak: He fitted the crown onto the tooth. Kuronu dişin üstüne geçirdi.
into/in
i programına almak/sıkıştırmak: I'll try to fit Gümüşhane into our schedule. Gümüşhane'yi programımızın içine almaya çalışırım.
into/in
e yerleştirmek,
e sığdırmak,
e girmesini sağlamak;
e sığmak,
e girmek: Can you fit this into the trunk of the car? Bunu otomobilin bagajına yerleştirebilir misin? No, it won't fit. Hayır, sığmaz.
uymak, tutmak, çelişmemek: He fits your description. Senin tarifine uyuyor o.
for (birini)
e hazırlamak, (birinin) (bir şey) için hazır/uygun olmasını sağlamak: The education you get here will fit you for university. Burada gördüğünüz tahsil sizi üniversiteye hazırlar.
for (bir şey) için ölçü almak: She fitted him for a new pair of shoes. Yeni bir çift ayakkabı için ayağının ölçüsünü aldı.
with (bir giysinin) provasını yapmak: We'll fit you with the dress tomorrow. Elbis

FIT FOR NOTHING : English Turkish Redhouse

hiçbir işe yaramaz, beş para etmez

FIT LIKE A GLOVE : English Turkish Redhouse

tıpatıp uymak

FIT SOMEONE OUT FOR : English Turkish Redhouse

irine (bir şey için) gerekli şeyleri sağlamak/tedarik etmek

FIT TO BE TIED : English Turkish Redhouse

konuşma diliçok öfkeli, babaları tutmuş, küplere binmiş, zıvanadan çıkmış

FITFUL : English Turkish Redhouse

fit.fulsıfat kısa aralıklarla bölünen, kesintili, düzensiz

FITNESS : English Turkish Redhouse

fit.nessfît'nıs isim
uygunluk, uygun olma.
(bedenen) formda olma, spor yapmaya hazır olma

FITTER : English Turkish Redhouse

fit.terfît'ır isim borucu, tesisatçı

FITTING : English Turkish Redhouse

fit.tingfît'îng isim
terzilik prova.
çoğul (rakor, manşon gibi) tesisat işlerinde kullanılan parça; fitings.
(bir) aksesuar. sıfat uygun

FIVE : English Turkish Redhouse

fivefayv sıfat beş. isim
beş, beş rakamı (5, V).
iskambil oyunları beşli