Multilingual Turkish Dictionary

English

English
HARBOR : English Turkish Redhouse

har.borhar'bır isim
liman.
barınak, sığınak. fiil
barındırmak.
misafir etmek.
beslemek

HARBOUR : English Turkish Redhouse

har.bourhar'bır isim, İngiliz İngilizcesi bakınız harbor

HARD : English Turkish Redhouse

hardhard sıfat
katı, sert, pek.
güç, zor, çetin.
katı, acımasız, sert.
acı, ağır, sert (söz).
şiddetli, kuvvetli.
şiddetli, sert; çok soğuk (mevsim, hava).
sert, kireçli, acı (su).
sert (içki).
tehlikeli ve bağımlılık yapan (madde)

HARD CASH : English Turkish Redhouse

nakit para

HARD CURRENCY : English Turkish Redhouse

sağlam döviz/para

HARD DISK : English Turkish Redhouse

ilgisayarsabit disk

HARD DRINK : English Turkish Redhouse

sert içki

HARD HAT : English Turkish Redhouse

kask, miğfer

HARD LABOR : English Turkish Redhouse

hukukağır iş cezası

HARD LUCK : English Turkish Redhouse

şanssızlık

HARD NUT TO CRACK : English Turkish Redhouse

çetin ceviz

HARD ROW TO HOE : English Turkish Redhouse

zor iş

HARD-BOILED : English Turkish Redhouse

hard-boiledhard'boyld' sıfat
lop, katı (yumurta).
konuşma dili kül yutmaz, kurt

HARD-BOILED EGG : English Turkish Redhouse

lop yumurta

HARD-CORE : English Turkish Redhouse

hard-corehard'kôr' sıfat
yolundan şaşmaz, boyun eğmez, kararlı.
cinsel organları ve sevişme hareketlerini yakından gösteren.
çetin ceviz

HARD-LINE : English Turkish Redhouse

hard-linehard'layn' sıfat katı, inatçı, uzlaşmaz

HARD-NOSED : English Turkish Redhouse

hard-nosedhard'nozd' sıfat kendi çıkarını düşünen, çıkarcı

HARD-ON : English Turkish Redhouse

hard-onhard'an isim bakınız get a hard-on

HARDEN : English Turkish Redhouse

hard.enhar'dın fiil
sertleştirmek, katılaştırmak; sertleşmek, katılaşmak.
pekiştirmek, kuvvetlendirmek; pekişmek, kuvvetlenmek.
(çimento) donmak

HARDHEADED : English Turkish Redhouse

hard.head.edhard'hed'îd sıfat makul düşünen

HARDHEARTED : English Turkish Redhouse

hard.heart.edhard'har'tîd sıfat katı yürekli, acımasız, kalpsiz

HARDLY : English Turkish Redhouse

hard.lyzarf
zorla, güçlükle, güçbela.
hemen hemen: Hardly anything was left. Hemen hemen hiçbir şey kalmamıştı. I hardly knew her. Tanışıklığımız çok yüzeyseldi. This is hardly the time for that! Şimdi hiç de onun zamanı değil!

HARDLY TO HAVE TIME TO BREATHE : English Turkish Redhouse

(birinin) nefes alacak zamanı bile olmamak, çok meşgul olmak

HARDNESS : English Turkish Redhouse

hard.nessisim
(fiziksel olarak) katılık, sertlik.
güçlük, zorluk.
katılık, sertlik, acımasızlık

HARDSHIP : English Turkish Redhouse

hard.shiphard'şîp isim sıkıntı, darlık, güçlük