Multilingual Turkish Dictionary

English

English
BOUGHT IT : English Turkish

hikâyeyi kabul etti, ona inandı, onu kabullendi

BOUGHT ON CREDIT : English Turkish

taksitle satın aldı, vadeli olarak satın aldı, veresiye satın aldı

BOUGIE : English Turkish

n. supozituvar, fitil (Tıp)

BOUILLABAISSE : English Turkish

n. balık türlüsü, balık çorbası, Marsilya usulü safranlı balık çorbası

BOUILLON : English Turkish

n. bulyon, et suyu (genellikle sığır etinden yapılır)

BOUILLON CUBE : English Turkish

et suyu tableti, eriyen küçük et özütü tableti

BOUIN : English Turkish

n. bir soyadı; Paul Bouin (
1962), Fransız dokubilimci

BOULDER : English Turkish

n. Colorado'da (ABD) bir şehir

BOULDER : English Turkish

n. aşınmış kaya parçası

BOULDER PERIOD : English Turkish

n. buz çağı

BOULE : English Turkish

n. antik Yunan senatosu

BOULEVARD : English Turkish

n. bulvar, geniş cadde

BOULEVERSEMENT : English Turkish

n. kargaşa, ciddi karmaşa, düzensizlik, kaos, şiddetli huzursuzluk

BOULEZ : English Turkish

n. Pierre Boulez (1925 doğumlu), yenilik yaratan tarzı ve elektronik sesleri kullanmasıyla bilinen Fransız bir besteci ve orkestra şefi; bir soyadı

BOULIMIA : English Turkish

n. bulimia, doymazlık, anormal iştah, aşırı açlık; genelde kadınları etkileyen bir yeme bozukluğu (kendiliğinden oluşan kusma sonrası mecburi olarak aşırı yemek yenmesi durumu gösterir)

BOULOGNE : English Turkish

n. kuzey Fransa'da İngiliz Kanalı üzerinde bulunan şehir; kuzey Paris'te (Fransa) bir orman; bir soyadı

BOULOGNE FOREST : English Turkish

n. Boulogne Ormanı, kuzey Paris'te (Fransa) bir orman

BOULT : English Turkish

v. ayıklamak, elemek, elekten geçirmek, eleyerek incelemek, bir süzgeç veya bezden geçirmek, bir maddeyi (un gibi) kalburdan geçirmek, kalburlamak

BOULTER : English Turkish

n. uzun bir olta, ucunda çengel bulunan uzun bir olta

BOUNCE : English Turkish

n. sıçrama, zıplama, sekme, yüksekten atma, canlılık, işten atma; kovma, övünme, palavra, martaval,

BOUNCE : English Turkish

v. zıplamak, sıçramak, fırlamak, sekmek, zıplatmak, sektirmek; kovmak, sepetlemek (Argo); işten çıkarmak; dalmak; girivermek

BOUNCE AGAINST THE WALL : English Turkish

duvardan zıplamak, duvardan zıplatmak, duvardan sekmek, duvardan sektirmek (top gibi); duvara karşı fırlatmak (topu)

BOUNCE OFF : English Turkish

sekmek, sekmek ve geri gelmek

BOUNCED : English Turkish

adj. geri dönen, geri dönmüş, yetersiz para kaynağından dolayı banka tarafından geri çevrilmiş olan (banka çeki)

BOUNCED CHECK : English Turkish

geri çevrilmiş çek, geri dönmüş çek, karşılıksız çek, bir banka hesabında ödeyecek yeterli para olmadığı için geri çevrilen çek