English
BREATHALYZER : English Turkish
n. alkolmetre, alkol ölçer, sarhoş olup olmadığını belirlemek üzere sürücünün nefesinin teste tabi tutulduğu gereç (breathalyser olarak da yazılır)
BREATHE : English Turkish
v. nefes alıp vermek, nefes almak; esmek, solumak, fısıldamak, ifade etmek
BREATHE DOWN ONE'S NECK : English Turkish
irinin ensesine dikilmek, birini adım adım izlemek, birinin ensesinde bitmek, birinin tepesinden ayrılmamak
BREATHE FREELY : English Turkish
ahat nefes almak, feraha kavuşmak, özgür hissetmek, özgür kalmak
BREATHE HEAVILY : English Turkish
v. ağır nefes almak, zorla nefes almak; öfleyip pöflemek, burnundan solumak, uflayıp puflamak
BREATHE IN : English Turkish
nefes almak, nefesi içine çekmek, ciğerlere hava çekmek
BREATHE NEW LIFE INTO : English Turkish
-ye renk katmak,
ye canlılık katmak,
ye taze bir soluk getirmek
BREATHE ONE'S LAST BREATH : English Turkish
son nefesini çekmek, son nefesini vermek, ölmek, hayatını kaybetmek
BREATHE OUT : English Turkish
nefes vermek, havanın ciğerlerden çıkmasını sağlamak
BREATHE UPON : English Turkish
üflemek, karalamak, lekelemek
BREATHED DOWN HIS NECK : English Turkish
onun ensesine dikildi, onu adım adım izledi, ona baskı uyguladı, onu baskı altında bıraktı, onun ensesinde bitti, onun tepesinden ayrılmadı
BREATHED HEAVILY : English Turkish
ağır nefes aldı, zorla nefes aldı, güçlükle nefes aldı; öfleyip pöfledi, burnundan soludu, uflayıp pufladı
BREATHED HIS LAST : English Turkish
son nefesini verdi, son anını yaşadı, öldü, hayatını kaybetti
BREATHED NEW LIFE INTO HIM : English Turkish
onu cesaretlendirdi, ona cesaret verdi, onun moralini yükseltti, onu yüreklendirdi
BREATHER : English Turkish
n. ara, mola
BREATHER PIPE : English Turkish
havalandırma borusu, nefes borusu, hava alınabilecek kanal (su altında)
BREATHINESS : English Turkish
n. soluklu olma, solukluluk
BREATHING : English Turkish
n. nefes alma, soluk; soluma, bir nefeslik süre
BREATHING HEAVILY : English Turkish
coşkulu bir şekilde soluma, ağır bir şekilde soluma, hararetli bir şekilde soluma
BREATHING SPACE : English Turkish
dinlenme, mola, ara
BREATHLESS : English Turkish
adj. nefesi kesilmiş, nefes nefese, nefesini tutmuş
BREATHLESSLY : English Turkish
adv. nefes nefese
BREATHLESSNESS : English Turkish
n. nefessizlik, soluksuzluk, nefessiz olma durumu, soluk alamama durumu
BREATHTAKING : English Turkish
adj. heyecanlandırıcı, olağanüstü, nefes kesen
BREATHTAKING SCENERY : English Turkish
nefes kesici manzara, soluk kesici manzara, çok güzel manzara, inanılmaz manzara
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani