English
EXTERNAL WALL : English Turkish
dış duvar
EXTERNAL WORLD : English Turkish
dış dünya
EXTERNALISATION : English Turkish
n. içerden dışarı çıkarma eylemi, yabancılaştırma eylemi, dışlama fiili, dışarı çıkarma hareketi
EXTERNALISE : English Turkish
v. harici yapmak, dışardan yapmak, dışlamak, yabancılaştırmak; objektif olarak hesaba katmak; sosyal ilişkilerde kişiliği dışa doğru yönlendirmek; (Ekonomi) fiyatlandırma yapısının bir parçası olarak maliyetleri birleştirmemeyi seçmek (ayrıca externalize)
EXTERNALISM : English Turkish
n. yüzeysel veya dışarıya ait olan şeylere karşı aşırı ilgi (özellikle dinde)
EXTERNALITY : English Turkish
n. dışsallık, dışa doğruluk, hariç/dışardan olma durumu veya özelliği veya dışarıya veya hariç tutulan tarafa doğru yönlendirilmiş olma; bir faaliyet veya işlemi etkilebilecek tesadüfi durum; (Pisikoloji) harici olma durumu, dışsal olma durumu
EXTERNALIZATION : English Turkish
n. içerden dışarı çıkarma eylemi, yabancılaştırma eylemi, dışlama fiili, dışarı çıkarma hareketi
EXTERNALIZE : English Turkish
v. dışa vurmak, yansıtmak, açığa vurmak; dışlamak; maddileştirmek
EXTERNALLY : English Turkish
adv. dıştan, haricen, hariçten
EXTERNALS : English Turkish
n. dış olaylar, formaliteler, dış görünüş
EXTERNE : English Turkish
n. bir enstitü ile bağlantıda fakat oranın içinde yaşamayan kimse (doktor veya tıp öğrencisi olarak, vb.)
EXTEROCEPTIVE : English Turkish
adj. exteroceptor ile alakalı, vücut dışından gelen uyarıcılara karşı tepki veren algısal organa ilişkin
EXTEROCEPTOR : English Turkish
n. vücut dışından gelen uyarıcılara karşı tepki veren algısal organ
EXTERRITORIAL : English Turkish
adj. ülkenin yasaları dışında olan; diplomatik dokunulmazlığa ait
EXTERRITORIALITY : English Turkish
n. dokunulmazlık, diplomatik dokunulmazlık
EXTERRITORIALLY : English Turkish
adv. yabancı gözüyle, bölgesel olmayan bir bakış açısından, ülke içerisinden olmayan veya ülkeye ait olmayan yasalar veya sınırlamalar bakımından (bölgesel sınırlar ve yasalar dışında), ülke dışından bir tarzda, yabancı gözüyle
EXTINCT : English Turkish
adj. sönmüş, sönük; tükenmiş, yok olmuş, soyu tükenmiş, nesli tükenmiş, varisi olmayan
EXTINCT SPECIES : English Turkish
nesli tükenmiş türler, artık mevcut olmayan hayvan türleri
EXTINCT VOLCANO : English Turkish
n. sönmüş volkan, artık aktif olmayan ve gelecektede püskürmeyecek olan volkan
EXTINCTION : English Turkish
n. sönme, söndürme; nesli tükenme, yok olma, imha, yok etme, feshetme
EXTINGUISH : English Turkish
v. söndürmek, bastırmak; tüketmek, yıkmak, yok etmek, baskın çıkmak, ödeyerek bitirmek, ortadan kaldırmak
EXTINGUISH A FIRE : English Turkish
ir yangını söndürmek, ateşi söndürmek
EXTINGUISHABLE : English Turkish
adv. söndürülebilir (ör. ateş, yangın), tüketilebilir; tamamen yok edilebilir veya ortadan kaldırılabilir
EXTINGUISHED : English Turkish
adj. sönmüş, sönük
EXTINGUISHER : English Turkish
n. yangın söndürücü; kül tablası; şamdan külahı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani