English
FRONT PANEL : English Turkish
ön panel, bilgisayar kasasının ön kısmında bulunan düğmeler ve ışıklar içeren panel
FRONT RUNNER : English Turkish
ekortmen, favori, şansı en yüksek aday
FRONT SIGHT : English Turkish
n. arpacık, tüfek arpacığı
FRONT TO FRONT : English Turkish
iki ön tarafın birbirine karşı olması, bir frontal kesitin diğerine doğru bakması
FRONT VIEW : English Turkish
önden görünüş, ön tarafın görünüşü
FRONT WHEEL : English Turkish
ön tekerlek, bir aracın ön kısmında bulunan tekerlek
FRONT-END COMMISSION : English Turkish
aşlangıç aşamasında ödenen komisyon, peşin olarak ödenen komisyon (bir borç tutarının bir kısmının ödünç alan kimsenin aldığı miktardan çıkarılması)
FRONT-END LOADING : English Turkish
önden yüklemeli anlaşma, bir borç tutarının bir kısmının ödünç alan kimsenin aldığı gerçek miktardan indirilmesi
FRONT-LINE SETTLEMENT : English Turkish
cephe hattı yerleşim yeri, sınır karakolu, sınırda bulunan yerleşim yeri, sınır kasabası
FRONT-LINE UNIT : English Turkish
cephe hattı birliği, savaş alanında en ön konumda bulunan askeri birim
FRONT-PAGE DIATRIBE : English Turkish
ilk sayfa eleştirisi, bir gazetenin ilk sayfasında yayınlanmış olan eleştiri niteliğindeki makale
FRONT-WHEEL DRIVE : English Turkish
önden çekişli, daha iyi kontrol ve çekiş sağlayan motor tarafından çalıştırılan aracın ön tekerlekleri
FRONTAD : English Turkish
adv. frontad, öne doğru (Zooloji)
FRONTAGE : English Turkish
n. ön cephe, cephe uzunluğu, bina ile yol arasındaki arsa
FRONTAL : English Turkish
adj. ön, alın, cepheden
FRONTAL : English Turkish
n. mihrap örtüsü
FRONTAL ATTACK : English Turkish
cephe taarruzu, cephe saldırısı, doğrudan saldırı, önden saldırı
FRONTAL BONE : English Turkish
alın kemiği
FRONTAL FIRE : English Turkish
cephe ateşi, hedefin önüne doğru yöneltilmiş olan top ateşi
FRONTAL SINUS : English Turkish
n. alın boşluğu, sinüs boşluğu
FRONTALLY : English Turkish
adv. cepheden, önden, öne doğru, öne ait bir şekilde
FRONTEND : English Turkish
n. ön uç, başka bir bilgisayar için bir parça kurulum ve süzme gerçekleştiren bilgisayar; başka program için kullanımı kolay arayüz sağlayan yazılım (Bilgisayar)
FRONTIER : English Turkish
n. sınır, hudut
FRONTIER : English Turkish
adj. sınırda olan, sınır
FRONTIER FORCE : English Turkish
sınır gücü, sınır koruması, sınır veya hudut boyunca görev yapan askeri kuvvet
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani