English
HE OWNS : English Turkish
o sahip, o –ye sahip, onun
var
HE POURED COLD WATER ON HIM : English Turkish
v. umudunu söndürmeye çalıştı, hevesini kırmaya çalıştı, cesaretini kırdı
HE QUITTED HIMSELF WELL : English Turkish
adamakıllı davrandı, uygun bir biçimde davrandı, uygun bir şekilde hareket etti
HE RAN INTO ME : English Turkish
o bana çarptı
HE SAID TO HIM : English Turkish
ona söyledi, onunla konuştu ve ona söyledi
HE SEEMS OLD FOR HIS YEARS : English Turkish
yaşına göre daha büyük görünüyor, gerçek yaşından daha yaşlı görünüyor, gerçek yaşından daha büyükmüş gibi davranıyor
HE SHALL BE PRESUMED : English Turkish
-varsayılıyor, o
e bağlı, o yükümlü
HE STANDS TWO METERS : English Turkish
o iki metre uzun, o iki metre uzunlukta
HE WAS DELIGHTED TO HEAR : English Turkish
duymaktan hoşnut oldu, duydukları onu mutlu etti
HE WAS FORCED TO : English Turkish
mecbur bırakıldı, bir şey yapmaya mecbur edildi,
mak için zorlandı
HE WENT OFF THE RAILS : English Turkish
kafayı sıyırdı, aklını kaçırdı, çıldırdı
HE WHO : English Turkish
pron. kendisi, o ki
HE WHO LAUGHS LAST LAUGHS LONGEST : English Turkish
son gülen iyi güler, en son numarayı ya da şakayı yapan kimse en uzun süre güler
HE WILL PAY THE BILL : English Turkish
hesabı o ödeyecek
HE WOULD RATHER : English Turkish
adv. yeğlerdi
HE'D : English Turkish
v. sahip oldu, geçmiş zamanı göstermek için zamir ile birlikte kullanılan fiil
HE'D : English Turkish
v. o
acak, o
ecek, gelecek zamanı göstermek için zamir ile birlikte kullanılan fiil
HE'D BETTER NOT- : English Turkish
yapmazsa daha iyi eder, yapmaması tercih edilir, yapmamalı
HE'LL : English Turkish
v. o
acak,
ecek, gelecek zamanı göstermek için zamir ile birlikte kullanılan fiil
HE'LL : English Turkish
v. o
acak, o
ecek (gelecek zamanı yada niyet belirtmek için kullanılan ifade)
HE'S : English Turkish
v. o var, o yaşıyor, o belirli bir konuma sahip, o belirli bir durumda bulunmakta
HE'S BLEEDING : English Turkish
kan kaybediyor
HE'S DEAD MEAT : English Turkish
o bitmiş, o (hak ettiğini ) alacak, o sert bir biçimde cezalandırılacak
HE'S EASY : English Turkish
o rahat biri, o sevimli biri, onunla geçinmek kolay
HE'S GOT IT : English Turkish
alımlı, cinsel çekiciliği var, cazibeli, karizmatik; doğal yeteneği var
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani