Multilingual Turkish Dictionary

Germany

Germany
EINZELHEIT : German Turkish

f l. (Einzelpunkt) münferit madde
ayrinti, detay; pl. tafsilat, teferruat; icikleri cicikleri; asilları fasilları; (e-r Angelegenheit) önü ardi; girdisi ciktisi; die näheren
en erfahren Hanyayi Konyayi ögren-mek; bis in die kleinsten (od. feinsten)
en sinegin ebesine kadar; igneden iplige kadar; bsin ilerisine (gitmek); en ufak teferruata vanncaya kadar; in allen
en erzählen tafsilat vermek; irisini rafa ufagini cöpe dizmek; et. in allen
en kennen bsin gavamizina asina (od. vakif) olm

EINZELHÄNDLER : German Turkish

m perakendeci

EINZELLAUT : German Turkish

m ling. fonem; savt unsuru

EINZELLIG : German Turkish

tekhücreli, tekgözeli, birhücreli, iptidai

EINZELN : German Turkish

l. yalniz, münferit; tek basina
(besonder-) husust
(gesondert) ayn; mücerret; teker teker; tane tane
(individuell) ferdt
(Handschuh usw.) tek; jeder
e her fert; der
e fert, sahis, kisi;
e pl. l. (einige) bazi, müte-addit, müteferrik
(wenige) tektük; im
en tafsilätiyle; im
en angeben (od. aufführen) ayn ayn söylemek (vermek v.s.)

EINZELNUMMER : German Turkish

^e-r Zeitung) nüsha
perle/yetime; dürrü yetim
posten m l. mil. münferit nöbetci
(in e-r Aufstellung) tekce
spiel n s. Eimel. °stehend münferit, müstakil, yalniz
straferlaB m jur. husust af
stück n (e-s Paars) teke§
teil m l. tek parca
(Ersatzteil) yedek parca
transport m mil. parca nakliyat
verkauf m perakende sati§
Versicherung / ferdi sigorta
wesen n fert, birey, endividü
zelle/ l. (im Gefängnis) münferit hücre; tecrithane
(im Bad) hususi kabin
zimmer n l. k-ne mahsus bir oda
(im Hotel) tek yatakli oda

EINZEMENTIEREN : German Turkish

cimentolamak, semante etm

EINZIEHBAR : German Turkish

l. (Krallen) iceriye (od. geri) cekilebilen
(Güter) müsadere edilebilen
(Fahrgestell) toplanabilen
(versenkbar) husuft

EINZIEHEN : German Turkish

(tr.) l. iceri (od. geriye) cekmek; toplamak; (Luft) icine (cd. cigerlerine) cekmek; (Wasser) emmek, massetmek
(Soldaten) siläh altina almak
(Tau; zur Abfahrt) naut. cimayi almak; (Segel) naut. mayna etm.
(Decke im Zimmer) tavanlamak; tavan kurmak
(den Schwanz) kuyrugu alta almak; kuyrugunu kismak
(beschlagnahmen) el koymak; vaziyet etm., müsadere etm.; (Zeitungen) toplamak
(Steuern) torlarnak„cibayet etm.
(Geld) ahzükabzet-mek, tahsil etm., ankesman yapmak
(Banknoten, Münzen) tedavülden kaldirmak
(Erkundigungen) sorusturmak; malumat almak; tahkikat yapmak
(den Kopf) bas kesmek
(Fahne) bayragi indirmek
(Balken) kalas gecirmek
(Wand) duvar cekmek
(Splitter) etine batirmak
(Gummiband) icine gecirmek; (intr.) l. (in e-e Wohnung) bir eve gecmek, tasınmak
(Flüssigkeit) icine gecmek, nüfuz etm.
(Truppen) bir sehre (v. s.) girmek, dahil olm

EINZIG : German Turkish

l. tek basma; yegäne, biricik
(nur) yalniz, ancak;
~ in seiner Art; ^ dastehend s. einzigartig. Dieses Buch gebe ich keinem
en Menschen. Bu kitabi dünyada kimseye vermem. ~ und allein ancak ve ancak; sadece, yalniz, ve yalniz; tek, salt; ein
es Beispiel tek bir misal;
er Ernährer (e-r großen Familie) dokuz körün bir degnegi; mein Qes ömrümün van
artig harikuläde, benzersiz, essiz, emsalsiz, yekta, istisnal; benzeri (od. esi) yok; esi görülmedik; nevi cinsine mahsus; nevi sahsina münhasir;
e Gelegenheit! Firsat bu firsati
e Persönlichkeit (spez. Mohammed) dürrü yetim (va.)

EINZUG : German Turkish

m l. (von Truppen) girme, duhul
(in ein Haus) tasinma, nakil
s.teier / yeni evin bacasini tüttürme töreni
s.gebiet n l. geogr. akaclama (od. iska) havzasi
(Versorgungsgebiet) hinterlant

EINZWÄNGEN : German Turkish

sikarak icine sokmak; sich ^ sikismak; eingezwängt sikisik, yersiz

EINZYLINDRIG : German Turkish

techn. tek silindirli

EINZÄUNEN : German Turkish

citlemek; etrafini eitle cevirmek 2ung/ l. cit; tahta perde
(für Weidetiere) küm, agil

EINÄSCHERN : German Turkish

l. kül haline getirmek
(Leichen) yakmak

EINÄTZEN : German Turkish

kezzapla asindirarak hakketmek

EINÄUGIG : German Turkish

tek gözlü; yekcesim; bir gözü kör

EINÖDE : German Turkish

l. (Wüste) cöl, sahra, beyaban
(abgelegene Stelle) tenhalik, issizlik
(Einsamkeit) inziva, uzlet kösesi

EINÖLEN : German Turkish

yaglamak; sich ~ (Ringer) yaglanmak

EINÜBEN : German Turkish

l. (a. sich et. ~) mesketmek, mümarese etm., tem-rin yapmak; talimle ögrenmek
(j-m et.) ahstirarak ögretmek

EINÜUCHTEN : German Turkish

F kafese koymak; delige tikmak 2ung / l. (Bucht) koy, halic, cekmece; kücük körfez
allg. girinti
seif. F delige tikilma

EIPILZE : German Turkish

pl. bot. oomisetler; ovogonlu mantarlar
pulver n yumurta tozu °rund söbe, beyzi, oval

EIS : German Turkish

(I) n l. buz
(Speise^) dondurma; das ~ brechen fig. \\. teklif ve tekellüfü bir tarafa birakmak
aralanndaki sogukluk kalkmak; sich mit ~ bedecken (od. überziehen) buzlanmak eis, Eis (II) n mus. mi diyez

EISBAHN : German Turkish

patinuvar, sketing(-rink)
bar m zo. kutup ayisi; beyaz ayi
bein n (Speise) tuzlanmis ve pismis domuz pacasi;
e bekommen F civi kesmek
berg m geogr. ays-berk. isberk, buzdagi
beutel m med. buz torbasi
blumen pl. (am Fenster) camdaki buz billurlan
brecher m buzkiran
bruch m geogr. serak
decke / buz tabakasi
diele / dondurma salonu

EISEN : German Turkish

n l. demir
(Huf0) nai; altes ^ hurda demir; zwei ~ im Feuer haben fig. elinde iki imkän bulunmak; Er hat viele ~ im Feuer, fig. Bin tarakta (bin) bezi var. Spr. Man muß das ~ schmieden, solange es heiß ist. Spr. Demir tavinda dövülür. Spr. Das ist ein heißes ^.fig. Bu, nazik bir meseledir. Not bricht ~. Spr. Zaruret insana her seyi yaptinr. Spr. Zaruret mahzurlan mubah kilar. in ^ schlagen demire vurmak; ein Herz von ~ kati ve merha-metsiz yürek; Muskeln von ~ haben demir gibi adam olm.; zum alten ~ werfen fig. iskarta etm.; iskartaya cikarmak; cürüge cikarmak; (passivisch): pabucu dama atlimak
abfalle pl. demir hurdasi
bahn/ l. demiryol(-u), simen-difer; F: kara vapuru
(Zug) tren, katar; mit der ~ trenle; Es (s/ höchste
. F Vakit dar(-aldi)