Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
OBTUSE ANGLE : English Turkish

geniş açı

OBTUSE ANGLED : English Turkish

adj. geniş açılı

OBTUSE-ANGLED TRIANGLE : English Turkish

geniş açılı üçgen, 90 dereceden fazla olan bir açısı olan üçgen

OBTUSELY : English Turkish

adv. geniş bir şekilde; ahmakça, aptalca; donuk bir şekilde; körelmiş bir şekilde

OBTUSENESS : English Turkish

n. kalın kafalık, mankafalık, salaklık, duygusuzluk

OBTUSION : English Turkish

n. geniş hale getirme; kör olma durumu; aptallık; donukluk; körelmişlik

OBVENTION : English Turkish

n. nadir olan bir şey, beklenmedik durum (özellikle beklenmedik ödeme veya ücret)

OBVERSE : English Turkish

n. yüz tarafı, yüz, meselenin öbür yanı, ters önerme

OBVERSE : English Turkish

adj. yüzü dönük, yüz

OBVERSELY : English Turkish

adv. tersinden, tersine çevirerek

OBVERSION : English Turkish

n. tersine çevirme, ani değişiklik; altüst olma

OBVERT : English Turkish

v. öbür yanını çevirmek, tersini göstermek, önermeyi tersinden söylemek (mantık)

OBVIATE : English Turkish

v. gidermek, önlemek, önüne geçmek, çare bulmak, karşılamamak, yetmemek

OBVIATE A DANGER : English Turkish

iske rağmen ilerlemek, tehlikeye rağmen gelişme kaydetme

OBVIATE A DIFFICULTY : English Turkish

ir zorluğun üstesinden gelmek, bir engeli gidermek

OBVIATION : English Turkish

n. giderme, önüne geçme, çare, yeterli olmama, ihtiyacı karşılamama

OBVIOUS : English Turkish

adj. açık, besbelli, apaçık, ortada

OBVIOUS CONCLUSION : English Turkish

açıkça belli olan sonuç, en mantıklı netice, doğal bir şekilde sonuçlanan karar

OBVIOUS HINT : English Turkish

kolayca anlaşılan ima, vurgulu ve açık ima

OBVIOUSLY : English Turkish

adv. açık olarak, apaçık, belli ki

OBVIOUSNESS : English Turkish

n. açıklık, besbelli olma

OCARINA : English Turkish

n. ince uzun oval şekli sekiz parmaklı deliği ve dışa çıkık ağızlığı olan küçük üflemeli çalgı

OCCAS : English Turkish

ara sıra, bazen, arada bir, arada sırada, zaman zaman

OCCASION : English Turkish

n. ortam, mahal, özel durum, durum, fırsat, neden, sebep, uygun zaman, sıra

OCCASIONAL : English Turkish

adj. ara sıra olan, nadiren, fırsat düştükçe yapılan