Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
RUPTURED : English Turkish

adj. kopuk, kopmuş, kırılmış, ayrılmış, patlamış

RUPTURED THE HYMEN : English Turkish

kızlık zarı delmiş, kızlık zarı delinmiş, kızlık zarı patlamış, bakireliği bozulmuş, bakireliğini bozmuş, bakire bir bayanla cinsel ilişkiye girmiş

RURAL : English Turkish

adj. köy, kırsal, köy yaşamına ait, çiftçilik ile ilgili

RURAL AND URBAN DEVELOPMENT DEPARTMENT : English Turkish

kırsal ve kentsel kalkınma departmanı, kırsal ve kentsel kalkınma ile ilgili konulardan sorumlu Yahudi Ajansı bölümü

RURAL CENTER : English Turkish

kırsal bölge merkezi, çeşitli köyler veya kasabalar için genel hizmetlerin olduğu küçük yerleşke

RURAL DELIVERY : English Turkish

kırsal bölge teslimatı, kırsal bölge teslimatçısı, aynı bölgedeki küçük yerleşkelere posta getiren otomobil

RURAL FREE DELIVERY : English Turkish

kırsal bölge ücretsiz teslimat, R.F.D., uzak kırsal bölgeler için posta hizmeti türü

RURAL SETTLEMENT : English Turkish

kırsal yerleşke, kırsal kasaba, köy, belde, kooperatif köy, şehir olmayan kasaba

RURAL SETTLEMENT DEPARTMENT : English Turkish

kırsal yerleşim departmanı, Yahudi Ajansı bölümü

RURALISM : English Turkish

n. basitlik, sadelik, karmaşıklıktan uzak olma durumu, küçük bir kasabanın özelliği, kırsal yaşamın özelliği

RURALIZE : English Turkish

v. köy haline getirmek, köye alıştırmak, köylüleştirmek, köye alışmak, köyde yaşamak

RURALLY : English Turkish

adv. kırsal kesime benzer bir şekilde, sade bir şekilde, karmaşık olmayan bir şekilde

RURALNESS : English Turkish

n. kırsal olma özelliği, kırsallık, sadelik, karmaşıklıktan uzaklık, küçük kasaba özelliği

RURITANIA : English Turkish

n. hayali bir Avrupa ülkesi, hayaller ülkesi

RURITANIAN : English Turkish

n. Ruritania'ya (hayali orta Avrupa ülkesi) ait; peri masalları yada romantik hikayelerde kullanılan hayali bir yere ait; küçük olağandışı bir şehir yada bölgeye ait (Gayri resmi)

RURITANIAN : English Turkish

adj. maceraperest, sergüzeşt

RUSE : English Turkish

n. hile, dolap, üçkâğıt, entrika

RUSH : English Turkish

n. acele, telaş, kızarıklık, kızartı, koşma, koşuşturma, sıçrama, atılma, saldırma, hücum, akın, üşüşme, toplanma, rağbet, kur, saz, hasırotu, önemsiz şey, fasa fiso

RUSH : English Turkish

v. acele etmek, koşmak, şiddetli esmek, hızlı akmak, atılmak, düşünmeden girişmek, aceleye getirmek, acele ettirmek, sıkboğaz etmek, sıkıştırmak, koşturmak, acele ile göndermek, yetiştirmek, çabucak halletmek, hücum etmek, saldırmak, üstüne atılmak, kur yapmak [amer.], asılmak [amer.], kazıklamak [brit.]

RUSH ABOUT : English Turkish

v. koşuşturmak

RUSH BED : English Turkish

n. sazlık

RUSH BOTTOMED : English Turkish

adj. hasır oturaklı (sandalye)

RUSH FORWARD : English Turkish

n. atılma

RUSH HOUR : English Turkish

iş çıkış saati, yoğun saat, kalabalık zamanı

RUSH HOURS : English Turkish

koşuşturma saatleri, en yoğun saatler (ulaştırma kanallarının en yoğun olduğu dönemler: genellikle sabah 8'den hemen önce ve akşam 5'ten hemen önce e hemen sonra)