Multilingual Turkish Dictionary

English Turkish

English Turkish
SOLFATARA : English Turkish

n. solfatara, kükürtatar, (Jeoloji) sadece kükürt gazlarını emen fümerol

SOLFEGE : English Turkish

n. solfej, skalanın notalarının temsili amacıyla sol-fa tonlarının kullanılması; sol-fa tonlarının kullanılmasıyla yapılan şarkı provası (Solfej)

SOLFEGGIO : English Turkish

n. solfej, skalanın notalarının temsili amacıyla sol-fa tonlarının kullanılması; sol-fa tonlarının kullanılmasıyla yapılan şarkı provası

SOLICIT : English Turkish

v. yalvarmak, dilemek, istemek, asılmak (erkeğe), baştan çıkarmaya çalışmak, tahrik etmek, kışkırtmak, ısrarla istemek, davetkâr konuşmak (fahişe)

SOLICIT FAVORS : English Turkish

yardım aramak, iyilik peşinde koşmak, yardım dilenmek

SOLICIT ONE'S SUPPORT : English Turkish

irinin desteğini istemek, birinin yardımını dilemek

SOLICITANT : English Turkish

n. isteyen kimse, dileyen kimse, ciddiyetle talep eden kimse

SOLICITATION : English Turkish

n. ısrarla isteme, rica, istem, talep, davetkâr konuşma, taciz etme, kışkırtma

SOLICITATION FOR DONATIONS : English Turkish

ağış isteme, bağış talep etme, destek talep etme

SOLICITOR : English Turkish

n. hukuk görevlisi, avukat, savcı, acenta, reklâm ajansı

SOLICITOR GENERAL : English Turkish

danıştay başkanı, başsavcı yardımcısı, kraliyet hukuk görevlisi (İng.)

SOLICITORSHIP : English Turkish

n. avukatlık, bir avukatın bürosu veya görevleri

SOLICITOUS : English Turkish

adj. vesveseli, endişeli, tedirgin, sabırsız, istekli, arzulu, özen gösteren, dikkatli

SOLICITOUSLY : English Turkish

adv. endişeyle, kaygılı bir şekilde; dalgın bir şekilde, düşünceli bir şekilde; istekle, hevesle, ısrarla; büyük özen göstererek, dikkat ederek, dikkat kesilerek

SOLICITOUSNESS : English Turkish

n. endişelilik, kaygılılık; dalgınlık, düşüncelilik; isteklilik, heveslilik, ısrarcılık; büyük özen gösterme durumu, dikkat etme durumu, dikkat kesilme durumu

SOLICITRESS : English Turkish

n. kadın talepçi, talepte bulunan kadın, isteyen kadın, dilekçe veren kadın; kadın avukat, müvekkillere yasal hizmet veren ve talepleri alt derece mahkemelere sunan ancak baro üyesi olmayan kadın avukat (Britanya)

SOLICITUDE : English Turkish

n. vesvese, kaygı, endişe, özen, ilgi, ihtimam

SOLICITUDES : English Turkish

n. dert, endişelendiren konu

SOLID : English Turkish

n. katı cisim, üç boyutlu cisim, üç boyutluluk

SOLID : English Turkish

adj. katı, sert, sağlam, metin, som, masif, güvenilir, tek parça, yekpare, birbirine bağlı, birlik olan, sağlam karakterli, tam, eksiksiz, bütün, kübik, cisimsel, mükemmel, türdeş, aynı türden, koyu

SOLID ARGUMENTS : English Turkish

kuvvetli argüman, güçlü sav, anlaşılabilir savlarla desteklenmiş açık şikâyet

SOLID BASIS : English Turkish

kuvvetli temel, güçlü temel

SOLID BUILD : English Turkish

n. sağlam bina

SOLID CHANNEL : English Turkish

katı kanal, katı yatırım, fazla riske maruz olmayan ancak fazla da getirisi olmayan yatırım

SOLID CITIZEN : English Turkish

n. katı vatandaş, toplum yararına faaliyetlerde bulunan ve yaraşır davranışlar sergileyen vatandaş