English Turkish
TRDMC : English Turkish
gözyaşları yanaklarımdan süzülüyor, gözlerim yaşarıyor, ağlıyorum (İnternet argosu)
TREACHEROUS : English Turkish
adj. hain, güvenilmez, aldatıcı, kalleş
TREACHEROUSLY : English Turkish
adv. haince
TREACHEROUSNESS : English Turkish
n. ihanet niteliğinde olma, sadakatsizlik, hainlik, sinsilik
TREACHERY : English Turkish
n. ihanet, hainlik, hıyanet, kalleşlik
TREACLE : English Turkish
n. şeker pekmezi, melas, aşırı duygusal şey
TREACLY : English Turkish
adj. ağdalı, aşırı duygusal
TREAD : English Turkish
n. basış, yürüyüş, ayak sesi, basamak, ayakkabı tabanı, pedallar arası açıklık, çiftleşme (erkek kuş)
TREAD : English Turkish
v. dans figürü yapmak, adımlamak, arşınlamak, yürümek, basmak, ezmek, çiftleşmek (erkek kuş)
TREAD BOARD : English Turkish
n. basamak
TREAD DOWN FLOWERS : English Turkish
çiçekleri ezmek, çiçeklere basmak, çiçeklerin üzerinde yürümek
TREAD LIGHTLY : English Turkish
hafifçe basmak, ölçülü davranmak
TREAD ON : English Turkish
üstüne basmak, basmak, üzerinde yürümek
TREAD ON A PERSON'S TOES : English Turkish
ir kimsenin ayak parmaklarını ezmek, birisini incitmek, birisini gücendirmek, bir kimsenin onurunu kırmak, bir kimsenin duygularını incitmek
TREAD ON AIR : English Turkish
sevinçten havalara uçmak
TREAD ON ANOTHER'S CORNS : English Turkish
diğerinin ekinlerini çiğnemek, birisini incitmek, birisini gücendirmek, bir kimsenin onurunu kırmak, bir kimsenin duygularını incitmek
TREAD ON EGGS : English Turkish
yumurtaların üzerine basmak, çok dikkatli olması gereken bir pozisyonda olmak, potansiyel olarak kötü veya tehlikeli bir durum içerisinde olmak
TREAD ON ONE'S SHOES : English Turkish
ir kimsenin ayakkabılarının üzerine basmak, birisini incitmek, birisini gücendirmek, bir kimsenin onurunu kırmak, bir başkasının duygularını incitecek bir şey yapmak veya söylemek
TREAD ON SMB.'S CORNS : English Turkish
nasırına basmak, gücendirmek, bamteline basmak
TREAD ON THE HEELS OF : English Turkish
-ın izlerinden gitmek, takip etmek, izlemek, peşinden gitmek
TREAD OUT : English Turkish
asıp söndürmek, ayağıyla söndürmek
TREAD SOFTLY BUT CARRY A BIG STICK : English Turkish
nazikçe ama büyük bir sopa taşıyarak yürümek, sakin ve barış dolu fakat bir tehditkar tavır takınabilme kabiliyetini idame ettirerek ve gerektiğinde güç kullanarak davranmak (eski ABD Başkanı Theodore Roosevelt tarafından uydurulmuş deyim)
TREAD THE BOARDS : English Turkish
sahneye çıkmak, aktör olmak
TREAD UNDER FOOT : English Turkish
n. çiğneme
TREAD WATER : English Turkish
suya basmak, hiçbiryere hareket etmeksizin başını suyun üzerinde tutmak; hareket etmeksizin zar zor güçbela durumu idare etmek
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani