Multilingual Turkish Dictionary

Turkish Risale

Turkish Risale
KAVL-İ RÂCİH : Turkish Risale

Daha makbul ve daha önde olan söz, kanaat, fikir

KAVL-İ ŞÂRİH : Turkish Risale

Mânasını açıklayan söz. Şerheden söz. Tarif. Şerhedenin sözü

KAVLEN : Turkish Risale

Söyleyerek. Söz ile. Anlaşarak

KAVLÎ : Turkish Risale

Sözle alâkalı. Söz niteliğinde

KAVLİYYAT : Turkish Risale

Kaviller, kuru lâflar, boş sözler

KAVM : Turkish Risale

(Kavim) Bir peygambere tâbi ve bağlı insan topluluğu. Aralarında dil, âdet, örf, kültür birliği olan cemâat, topluluk. Millet. Bir işe başlamak. * Pazar kurmak. * Müşteri ile anlaşmak

KAVM-İ MAHSUR : Turkish Risale

Nüfusu yüz kişiden az olan köy halkı

KAVMÎ : Turkish Risale

Kavme âit, kavimle alâkalı

KAVMİYET : Turkish Risale

Kavimcilik. Milliyetçilik. Bir kavmin hususiyetleri

KAVMİYETÇİLİK : Turkish Risale

İslâmiyetin âyet-i kerime ve hadis-i şerifle men'ettiği, soy sop üstünlüğü ileri sürerek, kendi kavminden olmayanlardan ayrılmak ve onları hakir görmek. (Bak: Asabiyet-i câhiliye)

KAVNES : Turkish Risale

(C.: Kavânis) Atın iki kulağı arası. * Başa giyilen miğferin tepesi

KAVRA : Turkish Risale

Geniş yer

KAVS : Turkish Risale

Yay. * Eğri, yay biçiminde olan şey. * Dokuzuncu burcun adı

KAVS-I KUZAH : Turkish Risale

(Kavs-i kuzeh) Gök kuşağı. Alâim-i semâ. Ebem kuşağı

KAVS-PARE : Turkish Risale

f. Küçük yay, küçük kavs

KAVSAF : Turkish Risale

Kadife

KAVSARRA : Turkish Risale

Kamıştan yapılan hurma sepeti. * Şeker yükü

KAVSEYN : Turkish Risale

İki yay

KAVSÎ : Turkish Risale

Yay biçiminde olan, yay gibi olan

KAVT : Turkish Risale

İhtiyaç miktarı yemek vermek

KAVVAD : Turkish Risale

Arsız, pezevenk, deyyus, kaltaban, gayretsiz

KAVVAL : Turkish Risale

(Kavl. den) Geveze, çok konuşan, çok söyliyen. * Sözü yerinde söyliyen. Lâf ebesi

KAVVAM : Turkish Risale

Nezaret ve muhafaza eden kimse. İşlerin mes'uliyetini üzerine alıp iyi idare eden

KAVVAS : Turkish Risale

(Kavs. dan) Oklu asker. * Ok imâl eden kimse. Okçu

KAVZ : Turkish Risale

(C.: Akvâz-Akâviz-Kızân) Küçük kum tepesi. * Düşmek. * Bağlamak