Multilingual Turkish Dictionary

English To Turkish

English To Turkish
WORM ONE'S WAY THROUGH : English Turkish Redhouse

kıvrıla kıvrıla veya döne dolaşa
den geçmek

WORM ONESELF INTO : English Turkish Redhouse

-e sinsice/kurnazlıkla girmek

WORM ONESELF OUT OF : English Turkish Redhouse

-den kurnazlıkla sıyrılmak

WORM SOMETHING OUT OF SOMEONE : English Turkish Redhouse

sabır ve kurnazlıkla birinden bir şey öğrenmek, bir şeyi birinin ağzından kapmak; birinin ağzından laf almak/çekmek.
(zamanla) birini kandırarak veya ikna ederek bir şeyi elde etmek

WORM-EATEN : English Turkish Redhouse

worm-eat.enwırm'itın sıfat kurt yemiş

WORMWOOD : English Turkish Redhouse

worm.woodwırm'wûd isim pelin

WORMY : English Turkish Redhouse

worm.ywır'mi sıfat
kurtlu, kurtlanmış.
kurt yemiş

WORN : English Turkish Redhouse

wornwôrn fiil bakınız wear sıfat
aşınmış.
yorgun, yorulmuş

WORN TO A FRAZZLE : English Turkish Redhouse

itkin, çok yorgun

WORN-OUT : English Turkish Redhouse

worn-outwôrn'aut sıfat
çok kullanılmaktan işe yaramaz duruma gelmiş; yıpranmış; eskimiş; partal; köhne.
konuşma dili çok yorgun, bitkin, pestil gibi

WORRIED : English Turkish Redhouse

wor.riedwır'id sıfat merak içinde olan, tasalı, kaygılı

WORRIER : English Turkish Redhouse

wor.ri.erisim kolaylıkla kaygılanan kimse; evhamlı kimse

WORRISOME : English Turkish Redhouse

wor.ri.somesıfat kaygı verici, kaygılandırıcı

WORRY : English Turkish Redhouse

wor.rywır'i fiil
(about) merak/kaygı içinde olmak, merak etmek; kaygılanmak, üzülmek;
i merak içinde bırakmak,
i kaygılandırmak,
i rahatsız etmek: Don't worry about it! Onu merak etme! What's worrying you? Seni kaygılandıran ne? That doesn't worry me at all. O beni hiç rahatsız etmiyor. Don't worry! Merak etme!/Üzme canını!
e musallat olmak,
e tebelleş olmak. isim
kaygı, tasa, merak.
dert, sorun

WORRY BEADS : English Turkish Redhouse

tespih

WORRYING : English Turkish Redhouse

wor.ry.ingsıfat kaygı verici, kaygılandırıcı

WORRYWART : English Turkish Redhouse

wor.ry.wartwır'iwôrt isim, konuşma dili kolaylıkla kaygılanan kimse; evhamlı kimse

WORSE : English Turkish Redhouse

worsewırs sıfat daha kötü, daha fena, beter: He's worse today. Bugün durumu daha kötü. isim daha kötü, daha fena, beter: That was bad enough, but worse was to follow. O yeterince kötüydü. Fakat ondan kötüsü gelecekti. zarf daha kötü, daha fena: She thought far worse of him than Ayşe did. Onun hakkında Ayşe'den çok daha kötü düşünüyordu. Akif's worse educated than Zeki. Akif, Zeki'den de kötü bir öğrenim görmüş

WORSE STILL : English Turkish Redhouse

daha kötüsü, işin daha kötüsü: The electricity's off and, worse still, the heating's not working. Cereyan kesik ve daha kötüsü kalorifer çalışmıyor

WORSE THAN EVER : English Turkish Redhouse

her zamankinden çok: It's dripping worse than ever now. Şimdi her zamankinden çok damlıyor.
her zamankinden kötü: He's behaving worse than ever. Her zamankinden kötü davranıyor

WORSEN : English Turkish Redhouse

wors.enwır'sın fiil daha kötü olmak, kötüleşmek, kötüye gitmek; (hasta) kötüleşmek; daha kötü bir hale getirmek, kötüleştirmek

WORSHIP : English Turkish Redhouse

wor.shipwır'şîp fiil (worshiped/worshipped, worshiping/worshipping)
tapmak; ibadet etmek; tapınmak: His father worshiped God; he worships money. Babası Allaha tapardı; kendisi paraya tapıyor. They've worshiped there for years. Yıllarca orada ibadet ettiler.
tapınmak, taparcasına sevmek: He worships her. Ona tapınıyor. isim ibadet; tapma; tapınma

WORSHIPER : English Turkish Redhouse

wor.ship.erisim ibadet eden kimse, Allaha tapınan kimse; tapan kimse; tapınan kimse

WORST : English Turkish Redhouse

worstwırst sıfat en kötü, en fena. isim bakınız the worst zarf en kötü şekilde: Who played worst? En kötü oynayan kimdi? She's the worst dressed woman here. Buradaki en kötü giyinmiş kadın o

WORSTED : English Turkish Redhouse

wor.stedwûs'tîd, wır'stîd isim
kamgarn iplik, kamgarn.
kamgarn kumaş, kamgarn