English To Turkish
WORTH : English Turkish Redhouse
worthwırth isim kıymet, değer: It's of very little worth. Kıymeti pek az. Give me ten thousand liras' worth of cheese. Bana on bin liralık peynir ver. edat bakınız be worth
WORTHLESS : English Turkish Redhouse
worth.lesswırth'lîs sıfat
kıymetsiz, değersiz.
işe yaramaz.
(ahlakça) beş para etmez
WORTHWHILE : English Turkish Redhouse
worth.whilewırth'hwayl' sıfat zaman harcamaya değer; zahmete değer; yararlı, faydalı
WORTHY : English Turkish Redhouse
wor.thywır'dhi sıfat
kıymetli, değerli; saygıdeğer.
uygun, münasip. isim ileri gelenlerden biri: We talked with the town's worthies. Şehrin ileri gelenleriyle konuştuk
WOULD : English Turkish Redhouse
wouldwûd yardımcı fiil
Geçmişe ait bir gelecek zamanı belirtir: The day when he would depart was drawing nigh. Gideceği gün yaklaşıyordu. They told us they would resign. Bize istifa edeceklerini söylediler. He would learn the truth much later. Gerçeği çok daha sonra öğrenecekti. We plied him with lots of wine so that he'd forget about his troubles. Dertlerini unutsun diye şarap kadehini hiç boş bırakmadık. He selected music that would cheer everyone up. Herkesi neşelendirecek bir müzik seçti.
Bazı ifadeleri yumuşatmak için kullanılır: Would you please hand me that book? Lütfen o kitabı bana verir misiniz? Would you like me to leave the room? Odadan çıkmamı ister misiniz? Wouldn't you say so? Hemfikir değil misiniz? He was, it would seem, a charlatan. Meğer şarlatanmış.
Niyet belirtir: He said he'd inform me by Thursday. Perşembeye kadar bana bildireceğini söyledi. He decided he'd do it. Onu yapmaya karar verdi.
İstek, seçim veya tercih belirtir: I was hoping she'd come. Geleceğini umuyordum. I'd hate to have to do that. Onu hiç yapmak istemezdim. If only you'd help me! Ah bana bir yardım etsen! He'd have fired them last year if he could have. Elinde olsa onları geçen sene işten atardı. They'd have the whole section done away with! Bütün bölümü lağvederler! If he'd do his part, we'd get this done. Kendine düşen işi yapsa bunu bitirebiliriz. She'd prefer not to go. Gitmemeyi tercih eder. I'd be glad to! Memnuniyetle!
İnat, ısrar veya kararlılık belirtir: She would keep correcting me! Yanlışlarımı düzeltip dururdu. You would go and tell her, wouldn't you? Yine de gidip ona söyledin, değil mi? Mürüvvet really got everybody's dander up. But then she would, wouldn't she? Mürüvvet herkesi çileden çıkardı. Fakat hep öyle yapar, değil mi?
WOULD YOU LIKE A DROP OF BRANDY? : English Turkish Redhouse
Bir konyak ister misiniz?
WOULD YOU RATHER GO? : English Turkish Redhouse
Gitmeyi mi tercih edersin?
WOULD-BE : English Turkish Redhouse
would-bewûd'bi sıfat
(bir şeye) özenen, (bir şey) taslağı, (bir şey) olmak isteyip beceremeyen: It was a haunt of would-be poets. Şairliğe özenenlerin uğrak yeriydi.
muhtemel: would-be aggressors muhtemel saldırganlar
WOULDN'T : English Turkish Redhouse
would.n'twûd'ınt kısaltma would not
INTERRUPT : English Turkish Redhouse
in.ter.ruptîntır^pt' fiil
yarıda kesmek.
engellemek.
(birinin) sözünü kesmek
INTERRUPTION : English Turkish Redhouse
in.ter.rup.tionîntır^p'şın isim ara, kesinti, kesilme
INTERSECT : English Turkish Redhouse
in.ter.sectîntırsekt' fiil
kesişmek.
katetmek, kesmek, ikiye bölmek
INTERSECTION : English Turkish Redhouse
in.ter.sec.tionîntırsek'şın isim
kesişme.
kavşak.
geometri arakesit
INTERSPERSE : English Turkish Redhouse
in.ter.sperseîntırspırs' fiil arasına serpmek, karıştırmak
INTERSPERSION : English Turkish Redhouse
interspersionisim serpiştirme
INTERTWINE : English Turkish Redhouse
in.ter.twineîntırtwayn' fiil
birbirine sarılmak, birbirine geçmek.
with
e sarmak,
e dolamak
INTERUNIVERSITY : English Turkish Redhouse
in.ter.u.ni.ver.si.tyîntıryunıvır'sıti sıfat üniversitelerarası
INTERVAL : English Turkish Redhouse
in.ter.valîn'tırvıl isim
aralık, ara.
süre.
müzik iki ses arasındaki perde farkı, enterval
INTERVENE : English Turkish Redhouse
in.ter.veneîntırvin' fiil
araya girmek.
in
e karışmak
INTERVENTION : English Turkish Redhouse
in.ter.ven.tionîntırven'şın isim
aracılık.
karışma
INTERVIEW : English Turkish Redhouse
in.ter.viewîntır.vyu fiil
görüşmek.
röportaj yapmak. isim
görüşme.
röportaq
INTERWEAVE : English Turkish Redhouse
in.ter.weaveîntırwiv' fiil (interwove, interwoven)
beraber dokumak.
birbirine karıştırmak
INTESTINAL : English Turkish Redhouse
in.tes.ti.nalsıfat bağırsaklara ait
INTESTINE : English Turkish Redhouse
in.tes.tineîntes'tîn isim bağırsak
INTIMACY : English Turkish Redhouse
in.ti.ma.cyîn'tımısi isim samimilik, samimiyet
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani