Multilingual Turkish Dictionary

English

English
EXTREME PLEASURE : English Turkish

olağandışı zevk, çok büyük zevk, muazzam eğlence

EXTREME POVERTY : English Turkish

ekstrem sefalet, çok büyük yoksulluk, muazzam gereksinim ve ihtiyaç, fakirlik, yoksulluk, mahrumiyet

EXTREME UNCTION : English Turkish

ölmekte olanın vücuduna kutsal yağ sürme ayini

EXTREME VIEWS : English Turkish

aşırı görüşler, radikal fikirler, anlaşmaya yanaşmayan fikirler

EXTREMELY : English Turkish

adv. aşırı, aşırı boyutta, son derece, aşırı derecede, fazlasıyla

EXTREMELY LOW FREQUENCY : English Turkish

Çok Alçak Frekans, elektrikli aletlerden alçak frekans elektromanyetik radyasyon emisyonu

EXTREMELY WEIRD : English Turkish

adj. aşırı derecede garip, son derece tuhaf

EXTREMELY WHITE : English Turkish

adj. bembeyaz

EXTREMENESS : English Turkish

n. aşırı derecede olma özelliği, radikal olma vasfı, aşırılık

EXTREMES MEET : English Turkish

aşırı uçların buluşması, bir araya gelen taraflar, iletişim içerisine giren tüm zıt kutuplar, radikal tarafların toplantısı

EXTREMISM : English Turkish

n. aşırılık

EXTREMIST : English Turkish

n. aşırı uç görüşteki kimse; aşırılık yapan kimse, ölçüyü aşan kimse

EXTREMIST LEFT : English Turkish

aşırı sol, aşırı derecede liberal politik görüşler taşıyan insanlar grubu

EXTREMIST RIGHT : English Turkish

aşırı sağ, aşırı derecede muhafazakar politik görüşler taşıyan insanlar grubu

EXTREMITIES : English Turkish

n. uzantı (vücut), eller ve ayaklar

EXTREMITY : English Turkish

n. uç, son, sınır, had; son derece, aşırı derece

EXTREMOPHILE : English Turkish

n. doğal yaşam çevresi aşırı derecede uçta olan doğal şartlar içerisinde olan organizma (genellikle tek hücreli) (aşırı sıcak kaplıcalar, buzul içinde, aşırı sıcaklıklar veya basınç altında gibi)

EXTREMUM : English Turkish

n. son derece aşırı uçtaki mümkün olan değer veya miktar; zirve noktası; ekstrem nokta, ortanın en uzagında olan nokta

EXTRICABLE : English Turkish

adj. çözülebilir, açılabilir, serbest bırakılabilir, salınabilir

EXTRICATE : English Turkish

v. serbest bırakmak, salıvermek; çıkarmak, kurtarmak, zor durumdan çıkarmak, açığa çıkarmak [kim.], ayrıştırmak

EXTRICATE ONESELF : English Turkish

kendini kurtarmak, kurtulmak, çıkmak

EXTRICATION : English Turkish

n. salıverme, serbest bırakma, kurtarma, ayrıştırma

EXTRINSIC : English Turkish

adj. dıştan gelen, dış, geçici, ikincil, eğreti

EXTRINSICAL : English Turkish

adj. harici, yaratık, yabancı, ilişkisi olmayan, dış dünyaya ait, ayrışmış

EXTRINSICALLY : English Turkish

adv. dıştan, hariçten, haricen, gereksiz/lüzumsuz bir şekilde