English
FROZE THE DEPOSIT MONEY : English Turkish
mevduat parasını dondurdu, mevduat parasını erişilmez hale getirdi
FROZE THE SALARY : English Turkish
maaşı dondurdu, maaşı erişilmez hale getirdi
FROZE THE WATER : English Turkish
suyu dondurdu, suyu buza dönüştürdü
FROZEN : English Turkish
adj. donmuş, dondurulmuş, soğuk, donakalmış, kesin, değişmez
FROZEN ACCOUNT : English Turkish
dondurulmuş hesap, geçici olarak işlem yapılması kısıtlanmış olan banka hesabı
FROZEN CHICKEN : English Turkish
dondurulmuş tavuk, tazeliğini korumak için dondurulmuş olan tavuk eti
FROZEN CREDIT : English Turkish
dondurulmuş kredi, belirli bir seviyeye sabitlenmiş olan kredi
FROZEN FACTS : English Turkish
n. çürütülemez gerçekler, kesin gerçekler
FROZEN FOOD : English Turkish
dondurulmuş yiyecek, dondurularak muhafaza edilmiş olan yiyecek
FROZEN LOOK : English Turkish
soğuk bakış, heyecansız göz atma, dostça olmayan bakış, duygusuz bakış, kayıtsız bakış
FROZEN MEAT : English Turkish
dondurulmuş et, çok soğuk derecede depolanmış olarak muhafaza edilmiş olan et
FROZEN SMILE : English Turkish
donuk gülümseme, soğuk gülümseme, dostça olmayan gülümseme
FROZEN TO DEATH : English Turkish
adj. buz kesmiş, iliklerine kadar donmuş
FROZEN TO THE MARROW : English Turkish
çok üşümüş, iliklerine kadar üşümüş, çok soğuk
FROZEN YOGURT : English Turkish
donmuş yoğurt, dondurulmuş ve dondurma gibi yenilen yoğurt
FROZENLY : English Turkish
adv. donmuş bir şekilde, soğukça, dondurucu bir biçimde; donuk ifade ile
FROZENNESS : English Turkish
n. soğukluk, donmuş olma durumu; durgunluk
FRS : English Turkish
Çerçeve Aktarma Hizmeti, (Bilgisayar) yüksek kapasiteli telefon hatlarına dayalı olan 1,5 mbps'e kadar aktarım yapabilen telekomünikasyon hizmeti (genellikle LAN ve WAN arasında bağlanmak için kullanılır)
FRT : English Turkish
Bakım Onarım Taburu, askerlerle birlikte cepheye giden ve askeri donanımından sorumlu olan askeri destek birimi (tank ve araç tamiratı gibi)
FRUCTIFEROUS : English Turkish
adj. meyve veren
FRUCTIFICATION : English Turkish
n. meyve verme, dölleme, üreme organları [bot.]
FRUCTIFY : English Turkish
v. meyve vermek, meyve vermesini sağlamak, verim sağlamak
FRUCTOSAN : English Turkish
n. fruktozan, hidroliz sırasında früktoz üreten kimyasal madde
FRUCTOSE : English Turkish
n. früktoz, çeşitli meyvelerde bulunan suda çözünür şeker (Kimya)
FRUCTOSIDE : English Turkish
n. fructoside, hidroliz sırasında früktoz üreten glikozit (Kimya)
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani