English
HAD NO ANSWER : English Turkish
cevapsız bıraktı, çözüm bulamadı, söylenecek bir şey bulamadı, sözsüz bıraktı
HAD NO CHOICE : English Turkish
aşka bir seçeneği olmadı, başka bir seçenek bırakmadı
HAD NO CLUE : English Turkish
ipucu yoktu, fikri yoktu, tahminde bulunamıyordu, işaret yoktu
HAD NO COMPLAINTS : English Turkish
şikayetleri olmadı, olumsuz eleştiri yapmadı, itirazları yoktu, yakınmaları olmadı
HAD NO DESCENDANTS : English Turkish
alt nesli yoktu, çocuk doğurmadı, çocukları yoktu
HAD NO DOUBT : English Turkish
kuşkusu yoktu, belirsizlik içermiyordu, kararlıydı
HAD NO EXCUSE : English Turkish
mazereti yoktu, gerekçesi yoktu, haksızdı/gerekçesizidi
HAD NO HOPE OF SALVATION : English Turkish
kurtulma ümidi yoktu, tüm ümidini kaybetti
HAD NO MORE STRENGTH : English Turkish
daha fazha fazla kuvveti yoktu, içinde hiç güç kalmadı, güç toplayamadı
HAD NO TIME : English Turkish
zamanı yoktu, yeterince zamanı kalmadı
HAD NO WAY OF KNOWING : English Turkish
anlamanın bir yolu yoktu, haberdar olamazdı, bilemezdi
HAD NOTHING TO DO : English Turkish
yapacak bir şey yoktu, zamanını alacak bir şey yoktu
HAD NOTHING TO LOSE : English Turkish
kaybedecek bir şeyi yoktu, umutsuzdu, deneyerek bir şey risk etmedi
HAD RATHER : English Turkish
tercih etme,
tercih eder,
tercih eder, bir şeye öncelik verme
HAD REPERCUSSIONS : English Turkish
yankı uyandırdı, dolaylı olarak etkilendi, yankıları oldu
HAD RESERVATIONS : English Turkish
çekinceleri oldu, itirazları vardı, endişeleri oldu, kuşkuları oldu
HAD SCRUPLES : English Turkish
vicdanı huzursuzdu, suçluluk hissi vardı, endişeleri oldu
HAD SEX : English Turkish
cinsel ilişkiye girdi, cinsel ilişki yaşadı, aşk yaşadı
HAD SEX WITH HIM : English Turkish
onunla cinsel ilişkiye girdi, onunla cinsel ilişkisi oldu, onunla cinsel münasebette bulundu
HAD SOME BUSINESS TO ATTEND TO : English Turkish
yapacak bazı işleri vardı, halledecek bazı işleri vardı
HAD SOONER : English Turkish
tercih ederim, tercih etti, tercih edilebilirdi
HAD STOOL : English Turkish
dışkı yaptı, büyük abdestini yaptı, dışkı boşalttı
HAD THE BENEFIT OF THE DOUBT : English Turkish
şüpheden yararlandı, suçsuz kabul edildi, insanlar ona ne yapacakları konusunda tereddütlüydü
HAD THE BEST OF BOTH WORLDS : English Turkish
her ikisinden de yararlandı, hak ettiğinden fazlasını istedi, istediği her şeyi elde etti
HAD THE COURAGE : English Turkish
cesareti vardı, cesaret veya soğukkanlılığa sahipti, cesareti oldu
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani