Germany
GELEIER : German Turkish
n pej.: immer das gleiche ^ hep aym nakarat
GELEISE : German Turkish
n l. ray, yol
ßg. yol, cigir
(Wagcn2) araba izi; aus dem ~ bringen l. yolundan cikarmak
ßg. sasirmak, civitmak; aus dem ^ geraten capanz düsmek; ins richtige ^ bringen isi tikirma {od. yoluna) koymak; bsi sa§-lam kaba kotarmak; ins richtige — kommen tikirma (od. yoluna) girmek; dogrulmak; im alten ^ bleiben bildigin-den sasmamak; tutulan yoldan aynimamak
GELEIT : German Turkish
n l. tesyi, ugurlama
(Bewachung) muhafaza
(Begleitung) refakat, maiyet, mihmandarlik, rehberlik
naut. kafile, konvoy; freies ^ lesepase; j-m das ~ geben
(e-m Abreisenden) ugurlamak, tesyi etm., gecirmek
(begleiten) b-ne refakat etm., rehberlik (od. kilavuzluk) etm.
(bewachen) muhafaza altma almak; j-m das letzte ^ geben cenazede bulunmak
briet m l. yol tezke-resi; lesepase
H irsaliye 2en s. das Geleit geben
schiff n himaye (od. refakat) gemisi; yolda? gemi
schütz m himaye; mit ~ himayeli
wort n l. mukaddeme, önsöz
(lobendes) takriz, begence, övmelik
zug m vapur (od. gemi) kafilesi; konvoy; im ^ fahren kafile halinde sey-retmek
zugs.schlacht / mit. kafile deniz muharebesi
GELENK : German Turkish
n l. an. mafsal, eklem; oynak yeri
(Scharnier) mentese, reze
(Kettenglied) zincir halkasi 9 s. Qig
entzündung / mafsal iltihabi; artrit 2ig l. (biegsam) egilip bükülen
(geschmeidig) yumusak, supl
(flink) atik, cevik
igkeit /; mit katzenhafter — kedi cevikligiyle
kapsei / an. eklem kapsülü; mahfazai mafsaliye
rheu-matismus m mafsal romatizmasi; (volkstüml.): kulunc
schütz m (bei Sport) bileklik
Versteifung / med. ankiloz; iltisaki mafsal
welle / techn. s. Kardanwelle Gelichter n güruh. ayaktakimi; hazele bezele; derinti Geliebte / l. sevgili, dost, yär, masuka
(Verhältnis) metres, kapatma, mantonita; V: gaco, aftos, pacoz, zamazingo; e-e ^ haben dost tutmak; gül üstüne gül koklamak — m sevgili, masuk, gönüllü, oynas; asna fisne gelieren peltelesmek, koyulasmak, katilasmak gelind(e) l. (Ggs. hart) yumusak, müläyim, halim
(nachsichtig) müsamahakär
(Regen, Strafe) hafif
(Wetter) mutedil
(Feuer) yava§
(Wut) F cok büyük; ^ gesagt (od. ausgedrückt) (en) hafif tabirle; Ihn packte e-e
e Wut F Küplere bindi. — verfahren (mit) b-nin kusurlarma müsamaha etm.; nfk ile muamele etm.;
ere Saiten auf-ziehen daha yumusak davranmak, yelkenleri suya indir-mek
GELERNT : German Turkish
kalifiye, uzman
GELINGEN : German Turkish
ast gelmek; muvaffaklyetle neticelenmek; Es gelingt mir (zu) (yapmaga) muvaffak oluyorum; (yapmagi) basanyorum. Was er auch unternimmt, gelingt ihm. Horozu bile yumurtlar. ° n basan, muvaffaklyet;
GELISPEL : German Turkish
n l. pelteklesme
(Geflüster) fisilti gellen l. keskin bir sada cikmak
ßg. (ins Ohr) kulaklan tirmalamak
d keskin, aci; cmgir cmgir; ^ schreien aci aci feryat etm
GELOBEN : German Turkish
l. vaat etm., ahdetmek; (feierlich) ahdüpeyman etm.
rel. nezretmek, adamak
(et. nicht wieder zu tun) bse tövbe etm.
(eidlich) bse yemin etm., ant icmek
löbnis n l. vaat, ahit, ahdüpeyman
nezir, adak
tövbe
yemin; ein ~ ablegen s. geloben,
lobt: °es Land (Bibel) Arzi Mevut (Kenan. Mukaddes)
GELTEN : German Turkish
l. (wert sein) degmek
(gültig sein) gecmek; hüküm sürmek; muteber (od. meri) olm.
(geachtet sein) takdir edilmek; sözü gecmek
(als. für) sayilmak, addedilmek, telakki edilmek
(auch für et.) bse samil olm., sümulü olm.
(j-n betreffen) b-ne ait olm. Es gilt Ihr Leben. Hayatimz tehlikededir. Hayatmiz bahis konusu. Das gilt nicht, l. Bu sayilmaz.
(nicht erlaubt) Bu caiz degildir. Es gilt! Kabul! Peki! öyle olsuni Was gilt die Wette? Ne üzerine bahse girisecegiz? Nesine bahse girersin? Hier gilt es, Mut zu zeigen, tste simdi cesaret göstermek gerek. Das gleiche gilt von ihm. Onun hakkmda aym sey söylen-melidir. als unverträglich
gecimsiz diye tamnmak; Wenn das andere zu hören bekommen, giltst du als verrückt. Biri duyarsa, adm deliye cikar. Das Eingreifen des Staates gilt als sicher. Devletin müdahalesine katt nazariyle bakilmaktadir. als sehr häßlich ^- cok cirkin görülmek; ^ lassen tammak, kabul etm., ho$ görmek; Man kann es schon ^ lassen. Dumani do^ru ciksin! Spr.
geltend machen
(seinen Einfluß) a^ir basmak; nüfuzunu kullanmak
(behaupten) iddia etm., ileri sürmek
(einwenden) itiraz etm.
(als Entschuldigung) mazeret beyan etm.; sich geltend machen l. bas göstermek; ehemmiyet kesp etmek
(Bedürfnis) (yapmaga) ihtiyac messetmek
(Krisis u.a.) b-ni pencesi icine almak
GELTUNG : German Turkish
l. (Wert) klymet, deger
(Bedeutung) ehemmiyet
(Gültigkeit) meriyet, yürürlük, gecerlik
(Ansehen) itibar; seine ~ verlieren hükümden düsmek; sich (od. seinen Worten) ^ verschaffen fikrini tervic ettirmek; nüfuz yürütmek; sözünü (od. hükmünü) gecirmek; zur ^ bringen I. (Gesetz) kanunu tatbik etm.
(hei vorheben) ehemmiyetle kaydetmek
(seinen Einfluß) nüfuzunu kullanmak
s.bedürtnis n kendini gösterme arzusu
s.bereich m gecerlik sahasi
s.sucht /;
s.trieb m kendini gösterme hirsi
GELUNGEN : German Turkish
l. (erfolgreich) muvaffaklyetli
(vollkommen) mükemmel
(merkwürdig) garip, tuhaf, acayip
(drollig) komik, maskara
GELÄCHTER : German Turkish
n gülme, gülüs; (lautes) kahkaha; in schallendes ^ ausbrechen kahkaha ile gülmek; dem ^ preisgeben fiyakayi bozmak; kepaze etm
GELÄNDE : German Turkish
n l. yerey, arazi
(Bau2) arsa
abschnitt m yerey bölgesi; arazi kesimi
aufnahme / harita alma
beschaffenheit / arazinin hali
fahrt / kroskantri ^gängig arazi kabiliyetli
er Wagen arazi otomobili
gängigkeit / arazide hareket kabiliyeti
gewinn m mil. arazi kazanma; ^ erzielen toprak kazanmak; ilerlemek
künde / mil. arazi bilgisi; topografya
lauf m kir kosusu; kroskantri, kros; Teilnehmer m am ^ kroscu
GELÄNDER : German Turkish
n l. parmaklik, korkuluk, tirabzan
(Blumen2 usw.) asmalik
naut. parapet, küpeste
pfosten m tirabzan babasi
GELÄNDESKIZZE : German Turkish
arazi krokisi
GELÄUFIG : German Turkish
l. (bekannt) malum, menus, ahsilmis
(verbreitet) yaygm
(flüssig) fasih, selis; (Adv.) fcsahatia; su gibi; Dieser Ausdruck ist mir nicht "-. Bu tabir bana munis gelmiyor.
e Bedeutung gecer anlam;
^ werden menus-lesmek; Er spricht — Französisch. Fransizeaya väklftir. e-e
e Redensart cok kullanilan bir deyim °keit/ l. menu-siyet. ahskinhk
fesahat, selaset
sühulet, kolayilk
(Verbreitung) yayginhk
mus. virtüozite
GELÄUT : German Turkish
(e) n l.can calmasi, can sesleri
(Glocken) canlar
(SchellenQ) cingirti
GELÜBDE : German Turkish
n l. nezir, adak, vaat; ein ^ ablegen nezretmek, adamak, vaat etm. Gelumpe n F l. eski püskü seyler; boku püsürü; pihpn-ti
esya Gelüst(-e) /i l. hirs; siddetli arzu; kaygi; tesne olma
(sinnliches) sehvet; nefsan? heves
(e-r Schwangeren) aserme
(Anwandlung) gecici heves; nevheveslik; may-mun istahlilik; sein ~ nicht bezähmen können; seinen
en nachgeben nefsine uymak (od. maglup olm.); sein ^ bezähmen cebrinefsetmek;
GEMACH : German Turkish
(Adj.) l. (langsam) yavas yavas; yavasca
(ruhig) sükunetli; (Adv.) poet. s. allmählich
GENERALNENNER : German Turkish
m math. müsterek mahrec; ortak payda
GENERALOBERARZT : German Turkish
m mil. hekim yarbay
GENERALOBERST : German Turkish
m orgeneral
GENERALOBERSTABSARZT : German Turkish
m mil. hekim korgeneral
GENERALPOSTMEISTER : German Turkish
m posta umum müdürü
GENERALPROBE : German Turkish
f genel prova; F: prova jeneral; Th. a. genel (od. son) calısma
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani