Germany
GLUCKSEN : German Turkish
l. s. gluckern
(kehlig lachen) icin icin gülmek; das Wasser in der Nargileh ^ lassen nargilesini tokurdat-mak
GLUCOSE : German Turkish
c/wn. glikoz; üzüm (od. nisasta) sekeri; dekströz Glühbime / el. ampul
eisen n l. med. termokoter
(des Schusters) labunya °en intr. l. kiz(ar)mnk,
fig. yan-mak; heyecan icinde olm.; fr. kizdirmak; Seine Augen glühten (vor Fieber). Gozieri cakmak cakmak oldu. geglüht techn. tavlanmi§ °end l. kizgm, kipkirmizi
(Kohlen) kor halinde
fig. atesli, siddetli, sevkii, hara-retli; wie auf-en Kohlen sitzen dokuz dogurmak; diken üstünde oturmak; von dem
en Wunsch beseelt sein (zu) (bsi yapmak) emeliyle yamp tutusmak
Taden m ampul teli
lampe/ l. s.
birne
Th. akkor isildak
elektrik lam-basi
lampenbeleuchtung Th. akkor isik
röhr n cliem. kizgm boru
Strumpf m (der Gaslampe) fr. manson. göm-lek
wein m baharath ve sekerli kirmizi sarap
würmchen n zo. atesböcegi; kandil böcegi; yildizböcegi
GLUT : German Turkish
l. (Hitze) siddetli sicaklik; yakici hararct
(glühende Kohlen) kor
fig. ateslilik
(der Leidenschaften) sid-det; e-e gute ^ geben (Kohlen) kor dökmek
GLUTEN : German Turkish
n biol. glüten
brot n glüten ekmegi
GLUTHLTZE : German Turkish
yakici sicak; kavurucu hararet; Was für e-e ^! Ne kadar sicak! Qrot l-ipkizil, kipkirmizi
GLYKOGEN : German Turkish
n (tierische Stärke) ehem. glikojen
se / s. Glu-cose.
sld n biol., med. glikozit
surie / med. glikozüri; sidik sekeri
GLYSANTIN : German Turkish
n antifriz
zerin n ehem. gliserin
lime f bot. mor salkim; türüzotu
GLÄNZEN : German Turkish
parlamak, parildamak; ziya vermek; nur akmak; fig. a. ün salmak; Es ist nicht alles Gold, was glänzt. Her parlayan sey altin degildir. Zevahire aldanmamalidir. Her gördügün sakalli baban de^ildir.
d l. parlak, ciläli, deb-debeli, sasaali, muhtesem. pinl pinl
(neues Geldstück) eil
fig. a. enfes, mükemmel, fevkaläde;
e Idee (parlak) bulus; ^ bestandene Prüfung parlak bir imtihan;
er Stil ifadesi mazbut; Sie kommen ^ miteinander aus. Aralan ya^ bal. Gül gibi geciniyorlar. mit
en Augen dreinsehen cildir cildir (od. fildir fildir) bakmak
GLÄSCHEN : German Turkish
n: ein ^ trinken bir tek atmak; ein ^ zuviel trinken biraz fazia kacirmak
GLÄSERN : German Turkish
l. cam
s. glasig
GLÄTTE : German Turkish
l. düz(gün)lük, pürüzsüzlük
cilälilik, perdahlilik
kayganlik
sokulganlik. tatlilik (vgl. glatt)
GLÄTTEISEN : German Turkish
n (des Schusters) makinata 2en l. d< zlemek. d zeltmek, tesviye etm.
(Papier, Pergament) m hre- lemek
(polieren) cilälamak, perdahlamak, parlatmak
(regeln) p r z n d zeltmek
(glatthobeln) rende ile p ruzlerini gidermek
(beruhigen) teskin etm.>
GLÄUBIG : German Turkish
dindar, mutekit, inan(c)li; diyanet (od. iman) sahibi; dinine kuvvetli ~e mlf mümin ~er(in /) m H alacakli, däyin; Er ist ein unerbittlicher
GLÖCKCHEN : German Turkish
n l. (kugelförmiges) cmgirak
(Hau^ am Ziegenhals) küpe
GLÖCKNER : German Turkish
m canci, zangoc
GLÜCK : German Turkish
n l. saadet, mutluluk, bahtiyarlik
(Wohlstand) refah
(Glücksfall) bäht, devlet, sans
(Schicksal) talih, bäht, kismet
(Erfolg) muvaffaklyet, basan, maz-hariyet, sultanlik
(gute Vorbedeutung) yom, ugur, meymenet
(Segen) bereket, nimet; sein ^ versuchen kismet aramak; talihini denemek; sein ^ machen hayatta muvaffak olm.; partiyi vurmak; kismeti ayagina gelmek; ^ haben l. sansi olm.; bahti acik olm.
(in der Prüfung) Seh. balik tutmak; ^ muß der Mensch haben! tnsanm talihi yaver olmali! Er hat in allem ^. Hangt ise el vursa. muvaffak oluyor. Horozu bile yumurtlar. Ihr hebt
^ ge-habtl Yasadiniz cocuklac! Wer ^ hat, führt die Braut heim. Spr. Kismetinde varsa kasiginda cikar. Spr.; mehr ^ als Verstand haben basansini zekäsindan ziyade tesa-düflere borclu olm.;
GLÜCK (II) : German Turkish
kein ^ haben talihsiz olm.; Damit werden Sie wohl kein ^ haben! Galiba bu isi basaramaya-caksinizl ^ wünschen l. saadet (od. iyi sanslar) temenni etm.
(j-m zu et.) b-ni bsden dolayi tebrik etm.
(j-m zum neuen Jahr) yeni yilmi kutlamak
(auf den Weg) arkasini sivamak; Viel ^! l. Bahtm pur olsun! Allah muvaffak etsin! Talihiniz acik olsun! Güle güle gidiniz! Ugurlar olsun! Hayirliyolculuk!
fron. Haynnigör(-ün)! ^ auf! Muvaffaklyetler dilerim! Bahtiniz acik olsun!
auf den Weg! Ugurlar olsun! Das ^ beginnt ihm endlich zu lächeln. Arap uyandi (F). wen das ^ verlassen hat ikbal düskünü; »Was für ein ^! Ne saadet! Ne mutlu bana! ^ bringen ugur getirmek; Unglück im Spiel,
in der Liebe! Spr.; Kumarda kazanan askta kaybeder. Spr.; nur kurze Zeit währendes ^ süreksiz saadet;
GLÜCK (III) : German Turkish
~ und Glas, wie leicht bricht das! Spr. Güvenme varliga, düsersin darliga! Spr. AI kiraz üstüne kar yagar. Spr. Bäht billurdandir, cok parlarsa catlar. Spr., auf gut ^ gelisigüzel; talihini deneyerek; ne olursa olsun; rasgele, körlemeden, körü-körüne; vom ^ begünstigt talihli; Da können Sie aber von ^ sagen (od. reden}! Ucuz kurtuldunuz! Büyük gecmi§ olsun! zum ^ cok sükür; bereket versin (ki)
GLÜCKBRINGED : German Turkish
ingend uğurlu, kademli, meymenetli, hayirli; als (od. für) ^ ansehen yom tutmak; u^ur (od. falihayir) saymak
GLÜCKEN : German Turkish
ast gelmek; Mir glückt etwas. Bsi yapmaga muvaffak oluyorum. Heute ist mir alles geglückt. Bugün her isim rast geldi; geglückt muvaffaklyetli, basanli, basarilmis
GLÜCKLICH : German Turkish
l. mesut, saadetli, bahtiyar, mutlu
(vom Glück begünstigt) sansli; uguru (bahti, kismeti) acik; yildizi bansik
(günstig) müsait, faydali, kärli
(erfolgreich) muvaffaklyetli, basanli, devletli
(über et.) bse mem-nun
(gesegnet) mübarek, kutlu, u^urlu, bereketli
(fröhlich) aydin, meserretli; ein
es Leben führen mesut bir hayat sürmek; ein
es Zusammentreffen hüsnütesadüf, düses; ^ ist, wer vergißt, was doch nicht zu ändern ist. Teläfisi artik mümkün olamayan seyi unutabilene ne mutlu!
e Tage erleben gün görmek;
er Gewinner talihli; noch einmal ^ davonkommen ucuz kurtulmak; ^ machen mesrur etm.; ^ und zufrieden leben saadet icinde yasa-mak; sich ^ schätzen, daß
bsden dolayi mesut olm.; /s/ der Besuch ^ fort? Misafirler nihayet gittiler mi? Hat sich also ^ auch noch Ahmet eingemischt! Bu ise Ahmet de mi kansti?
er.welse tyi oldu ki...; Bereket versin; Iyi bir tesadüf eseri olarak; Allahtan olacak; Es fing an zu regnen; ^ hatte ich meinen Schirm dabei. Yagmur basladi; Allahtan semsiyeyi yanima almistim
GLÜCKSBRIEFCHEN : German Turkish
n niyet
bringer m l. ugur bebegi; tilsim, hamail, maskot, feti§
(P.) ayagi ugurlu
GLÜCKSELIG : German Turkish
l. saadetli; cok bahtiyar
(verstorben; spez. für e-n Sultan) cennetmekän ^keit / sonsuz saadet; saadeti uzma; üsmut
GLÜCKSFALL : German Turkish
m l. tesadüf eseri; bäht isi; ?ans
(unverhoffter) beklenilmeyen nimet; yagli lokma
göttin / talih ilahesi
guter pl. servetüsam^n, zenginlik; mit
n nicht gerade gesegnet sein bolluk icinde calkanmamak
kette / saadet zinciri
kind n talihli adam; Kadir gecesi dogmus
pfennig m hereket parasi
pllz m F s.
kind.
rad n l. (Schicksal) feiegin cemberi
piyango dolabi
ritter m maceraperest, sergüzestci
sache / tesadüf (od. sans) meselesi
spiel n kumar
stern m talih yildizi
tag m mesut bir gün
GLÜCKSTRAHLEND : German Turkish
saadeti gözlerinde parlayan
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani