Multilingual Turkish Dictionary

Germany

Germany
HADRIAN : German Turkish

n. pr. (römischer Kaiser) Adriyen

HADSCHI : German Turkish

m (Mekkapilger) haci

HAFEN : German Turkish

m l. liman
ßg. (Geborgenheit) selämet, siginak, meice
s. Flug0,
anlagen pl. liman tesisati; dok, havuz
arbeiter m dok amelesi
ausfahrt / liman cikis yeri
dämm m l. nhtim
(Wellenbrecher) dalgakiran
einfahrt/liman agzi; liman giri$ yeri
gebühr / iskele ücreti
gelände n liman bölgesi
kapitän m (od. in kleineren Häfen:)
meister m liman reisi
kommandant m iskele kumandam
polizei/liman zabitasi
stadt/liman sehir Hafer m bot. yulaf; Ihn sticht der ~. fig. Haddini bilmiyor.
brei m pisirilmi§ yulaf ezmesi
flocken pl. yulaf ezmpsi
wur2 / bot. yabam iskorcina

HAFF : German Turkish

n geogr. (kiyi kordonlariyle denizden ayrilmis, fakat denizle irtibati bulunan) kiyi gölü; lagün; deniz kulagi; haff

HAFLINGER : German Turkish

m bir eins iri at; kadana

HAFNER : German Turkish

; Hafner m dial. s. Töpfer

HAFNIUM : German Turkish

n ehem. hafniyum

HAFT : German Turkish

(hafif) hapis, tutukluluk, mahpusluk, mevkufiyet; aus der —entlassen mevkufu (od. tutukluyu) serbest birakmak; in ~ nehmen hapsetmek, tevkif etm.; in ^ halten mevkuf bulundurmak; tutuklamak °bar mesul, sorumlu; j-n für et. — machen b-ni bsden (dolavi) mesul tutmak
barkeit/mesuliyet, sorumluluk
befehl m tevkif müzekkeresi
dolde/^f. yabant maydanoz 9en l. (kleben) yapismak; yapisik kalmak
(für et.) bsden mesul olm.
(für j-n) b-ne kefalet etm., kefil ölm.; im Gedächtnis ^ (bleiben) dimagda yer tutmak; zihinde kalmak; Mein Auge blieb an diesem Wort ~. Bu kelime gözüme ilisti.
entlassung / (mevkufiyetten) tahliye; — gegen Sicherheitsleistung jur. kefaletle tahliye
fähigkeit/ l. yapisma kabiliyeti; adhezyon
jur. tutuklunun sihm durumunun hapsine mäni olmamasi
frist / sorumluluk müddeti
geld n teminat akcesi

HAGEBUTTE : German Turkish

f bot. (yabangülü meyvasi olan) kus (it, gül) burnu
dorn m bot. akdiken

HAGEL : German Turkish

m l. dolu
(in kleineren Körnern) ebebulguru
fig. (Geschoß9 usw.) yagmur; mit e-m ^ (von) überschütten üzerine
. yagdirmak Qdicht pek siki; araliksiz
körn n dolu tanesi; haselnußgroße
körner pl. findik büyüklü-§ünde dolu °n: Es hagelt. Dolu yaglyor. Heute hat es wieder einmal Briefe gehagelt! Bugün mektuplar yagdi genel Es hagelte nur so Telegramme. Yi^inia telgraf gelmi§tir. Es hagelte Steine. Üzerine tas yagdinhyordu.
schaden m doludan häsil olan zarar ve ziyan
schauer m dolu firti nasi (od. saganagi); in e-n ^ kommen doluya tutiilmak
schlag m l. siddetli dolu firtmasi
s.
schaden,
schutzkanone / paragrel
Versicherung / doluya karsi sigorta hager zayif, karakuru, celimsiz, lagai; siska, ciliz. bir deri bir kemi

HAGESTOLZ : German Turkish

m iron. yasi ilerlemis bekär

HAGIA SOPHIA : German Turkish

n. pr. Ayasofya

HAGLOS EUSTRATLOS : German Turkish

n.pr. (Insel südl. v. Lemnos) Strati adasi; Bozbaba

HAHA : German Turkish

! (Lm. des Lachens) haha!

HAHN : German Turkish

m l. (zo. od. am Gewehr) horoz
zo. bazi ötücü kus-lann erke^i
(Wasser9 usw.) musluk; Es kräht kein ^ danach. Buna hie kimse aldirmaz. den ~ spannen horozu kaldirmak; tüfegi kurmak; j-m den roten — aufs Dach setzen b-nin evini kundaklamak; ^ im Korb sein ßg. l. kadinlar arasmda tek erkek bulnnmak
allg. gözbebegi (od. mahalle kabadayisi) olm.; Zwei Hähne in e-m Hühnerhof tun nicht gut. tki kaptan bir gemiyi batinr. Spr. tki cambaz bir ipte oynamaz. Spr.
en.fuß m bot. l. dügüncicegi; kägithane cicegi
(kriechender) horoz ayagi
(scharfer) altinli dügüncicegi
(knolliger) kur-baga otu
(blasenziehender) göl dügüncicegi
en.fuß-gewächse pl.bot. dügüncice^igiller. sakikiye
en.kamm m l. horoz ibigi
bot. horoz ibigi, akce otu, gelin cicegi
en.kampf m horoz dögüsü
en.kämpfe pl.: ~ veranstalten horoz dö^üstürmek
en.kopf m bot. yonca (od. esek) otu; aci mercimek
en.schrei m horoz ötüsü; beim ersten ^ horozia; horoziar öterken
en.tritt m l. (im Ei) horoz tohumu
(fehlerhafte Gangart e-s Pferdes) horoz yürüyüsü
(Hahnentrittmuster) piyedöpul deseni

HAHNEPAMPEL : German Turkish

m dial. esek basi (F)
poif naut. kordenela, kazaya^i

HAHNREI : German Turkish

m boynuzlu koca; (als Schi. a.) deyyus

HAI : German Turkish

(-flsch) m zo. köpek (kedi, camgöz) balipi
fischleder n (zum Polieren) keler

HAIFAGRAS : German Turkish

n bot. haifa (od. dügün) otu

HAIKI : German Turkish

n. pr. (zweitgrößte Prinzeninsel) Heybeli ada

HAIN : German Turkish

m poet. agaclik. koru, ormancik •buche / bot. gürgen agaci
rose j bot. nesrin; yabangülü

HAISUND BEINBRUCH : German Turkish

: Na, dann ~/ hum. F Bütün basanlar dilerim! tnsallah muvaffak olacaksin!
weh n s.
schmerzen.
weite / yaka numarasi
Wirbel pl. boyun omurlan; fikarati rakabiye

HAKEN : German Turkish

m l. cengel, kanca
(Ggs. Öse) erkek kopca
(Kleider) elbise askisi
(Boxen) krose
ßg. pürüzlü nokta; müskül taraf; Da(s) ist der ~. l§te müskül taraf orada. Die Sache hatte e-n ^. tsin altindan capanoglu cikti.
e Sache, die e-n ~ hat catal kazik; e-n ^ schlagen (spez. Hase,) birdenbire istikamet degistirmek 0 l. cengel-lemek. kancalamak, kopcalamak
(allg.) baglamak; (intr.) duraksamak, ilerleyememek; takilip kalmak
büchse / bist. arkebüz Qfönnig cengel seklinde
kreuz n gamali hac; svastika
kreuzfahne/gamali bayrak
nase/ gagaburun; cengel (od. kemerli) bunm
ring m (am Deich-selziiH)okbasi halkasi
schlag m naut. kanca bagi
schraube/ techn. piton
stock m (zum Obstpflücken) keke
wurm m zo. kancali kürt

HALALI : German Turkish

n avm sonunu bildiren boru isareti

HALB : German Turkish

yan, yanm, nim, nisif, bucuk; e-€
e Stunde yanmsaat; Es ist ^ eins. Saat yanmdir. um ^ eins saat yanmda; Es schlägt ~. Saat yanmi callyor. Es ist ^ drei (Uhr). Saat iki bucuktur.
er Ton mus. yanm ses;
e Note mus. ikilik, beyaz, blans;
er Schlag naut. bir volta; ein
es Jahr alti ay; Zwei Qe machen ein Ganzes, tki yanm bir bütün eder. das
e Leben yan ömür;
er Strich (5°37 30") naut. yanm kerte; ein
er Liter Bier bir dömi; — und ^ yan yanya; die
e Stadt sehrin yansi; nicht ^ so groß yan boyda bile degil;
e Maßnahmen pl. yan ted-birler; Die
e Arbeit ist getan. Isi ortaladik. Er aß das
e Brot auf. Ekmegin yansini yedi. Qe Kraft voraus! naut. Yanm yol ileri! ~ soviel yansi kadar; Die Sache ist ^ so schlimm. Mesele pek o kadar kötü degil; auf
em Wege stehenbleiben yan yolda kalmak; auf
em Wege umkehren yan yoldan dönmek; j-m auf
em Wege entgegenkommen
b-ne yan yolda rast gelmek
fig. bir kompromi yap-1 mak; nur mit
em Ohr zuhören söylenen seye pek kulak i asmamak Qaffen pl.zo. maymunsular, hayaliye, makim-siler
amtlich nimresmi, yanresml 2baumwolle /dömiko-ton 2bildung/noksan tahsil 9blut n l. yankan
(Mensch) meiez
(Pferd) (a. ^blüte^) dömisan; arabisches ^ Arap kirmasi at Qbruder m yalniz ana veya baba bir erkek kar-des 2dunkel n alaca karanlik; losluk
dunkel los 2edel-stein m elmas, yakut, zümrüt v. s. lere nispetle daha ucuz klymetli tas •halben (in Zss.) s. halber