Germany
KLAUSEL : German Turkish
sart, kayit, hususi hüküm
KLAUSNER : German Turkish
m münzevi, kesis
KLAUSTROPHOBIE : German Turkish
psych. kapallyer korkusu
KLAUSUR : German Turkish
l. kapall yer; nezaret altinda bulunan bir yer
(=
ur.arbeit) kapall bir yerde ve nezaret altinda yazilan imtihan vazifesi
KLAVIATUR : German Turkish
müs. klavye, perdelik
chord n fr. klavikord
KLAVIER : German Turkish
n l. piyano, piyanino; salon piyanosu
(elektrisches) piyanista; ^ spielen piyano calmak; am ^ piyano basinda
abend m piyano resitali
auszug m bir parti-syonun piyanoya adaptasyonu
konzert n l.(Komposition) piyano koncertosu
(Vortrag) piyano konseri
lehrer(ln /) m piyano hocasi 2mäßig piyanistik
quintett n piyanolu kentet
schule/ l. piyano okulu
(Heft) piyano manüeli
spieler(ln/) m piyanist
Stimmer m akortcu, düzenleyici
stuhl m tabure
stunde/piyano dersi
virtuose m piyano virtüozu; üstat piyanist
vortrag m piyano resitali
KLAVIZIMBEL : German Turkish
n s. Cembalo
KLEBEMITTEL : German Turkish
n yapistirici madde; ciris °n (intr.ltr.) yapis-(tir)mak; Die Zunge klebt ihm am Gaumen. Dili damagina yapislyor. j-m e-e ^ F b-ne tokat (od. samar) yapistir-mak; V: sarkitmak; Blut klebt an seinen Händen, fig. Ellen kana bulanmis. an seinem Posten ^ fig. yerini isitmak; kazik kakmak 9n.bleiben l. yapisip kalmak
F (Schüler) sinifta kalmak
r m bot. ehem. glüten
spiel n (für Kinder) yapistirmaca
streifen m zamkli bant
KLEBRIG : German Turkish
l. yapiskan, agdali, lüzucetli, civik, vicik
fig. sivisik;
er Schmutz özlü camur
KLEBSTOFF : German Turkish
m zamk, tutkai, ciris, kola
KLECKERN : German Turkish
F leke birakmak
KLECKS : German Turkish
m mürekkep, boya v. s. lekesi 2en l. lekele(n)mek
pej. fena resim yapmak
er m pej. kötü ressam
KLEDASCHE : German Turkish
F giyim, kusam, elbise(-ler)
KLEE : German Turkish
m bot. yonca, tirfil, trefil;/-n über den grünen ^ loben b-ni göklere cikarmak, ayyuka cikarmak, telleyip pul-lamak; yaglayip ballamak; havalara ucurmak;
blatt n l. yonca (od. tirfil) yapra^i
fig. ücü bir arada; üclü grup; ücler; üc ahbap cavuslar birbirlerini bulmuslar
blattbogen m arch. üc dilimli kemer
feld n yoncalik
salz n ehem. oksalat
säure / ehem. asit oksalik
seide / bot. s. Bocksdorn; Teufelszwirn
KLEIBER : German Turkish
m zo. sivaci kusu
KLEID : German Turkish
n \\. allg. elbise, urba, giylm
spez. kadin elbisesi
(äußere Aufmachung) sekil;
er machen Leute. Spr. Insani klyafet gösterir. Spr. ^en l. giydirmek
(gut stehen) b-ne yakismak, iyi gitmek
(in e-e best. Form) muayyen bir sekle sokmak
(in Worte) kelimelerle ifade etm.; Dieser Anzug kleidet Sie sehr gut. Bu elbise size pek iyi gidiyor. sich in Schwarz ^ siyah giyinmek; gekleidet: gut ^ kalibi klyafeti (od. giyimi kusami) yerinde
KLEIDERABLAGE : German Turkish
gardirop, vestiyer
bügel m elbise askisi
bürste / elbise fircasi
fabrikant m elbiseci
haken m duvar askisi; portmanto
laus/ zo. giyim biti
motte/zo. giyim güvesi
puppe / manken, portkostüm
Ständer m elbise sehpasi; portmanto
Stoff m elbiselik kumas
KLEIDKEULE : German Turkish
naut. facuna macunasi 9sam yakisan; iyi giden
ung/ l. giyim, klyafet; giyinti kusanti; üst bas; kilik
(Tracht) kisve, kostüm
(Kleider) elbise, esvap; die ^ wechseln üstünü degistirmek; An seiner ^ erkennt man ihn als Arbeiter. Giyiminden isci oldugu anlasillyor. mit warmer ^ arkasi pek
ungs.stück n elbise parcasi
KLEIN : German Turkish
l. kücük, ufak
(winzig) cüzl; parmak kadar
(niedlich ^) camic
(unbedeutend) ehemmiyetsiz
(Statur) kisa boyiu; bacaksiz, bücür, cüce;
es Geld ufaklik; bozuk para;
e Geschenke erhalten die Freundschaft. Spr. Bir aci kahvenin kirk yil hatin vardir. Spr.
es kränkliches Kind (mit wenig Lebensaussichten) cennet kusu;
er werden ufalmak. küciilmek; ein
er Ausflug kisa yollu bir gezi; °e Ursachen, große Wirkungen. Spr. Deveyi yardan ucuran bir tutam ottur. Spr. Sinek ufaktir ama, mide bulandinr. Kücük ta§ ba§ yarar. Spr. e-e
e Stunde bir saate yakin bir zaman; ein — wenig bir azicik; Es geht ihm jetzt ein ^ wenig besser als zuvor. §imdiki hali eskisinden bir gömiek iyidir.
e Menge azilk; ufak miktar; ~ bleiben (Kind) cüce kalmak; Vorstellung zu
en Preisen Th. halk temsili; ganz
e Augen bekommen (vor Schläfrigkeit) gözleri süzülmek; groß und ~ büyük kücük; kücüklü büyüklü; ~ beigeben müssen flg. imana gelmek; alt olm.; ba$ egmek; Du
er Schelm! Seni gidi kücük yaramaz! ^, aber oho! yer cücesi; ^ und dick topuz (od. fici) gibi; tumbadiz; ^ und häßlich werden (vor Angst) kuyru^unu kismak; burnu kirilmak; köpek-le(n)mek; yerde kalmak; sinmek; sich ~ und häßlich vorkommen b-nin yaninda kücük düsmek; ~ und mit dunklem Teint (Kind) böcek gibi; ^ und schmächtig bücur, vücutsuz; ~ und stämmig bodur; Aus vielem ~en wird ein Großes. Spr. Damlaya damlaya göl olur, aka aka sei olur. Spr., im
en l. H perakende
kücük modeli Die Familie ist ein Staat im
en. Aile, devletin tasla^idir. von ^ auf cocukluktan itibaren; kücükten beri;
ere Schulden pl. perakende borclar
KLEINARBEIT : German Turkish
f kücük ölcüde görülen iş
KLEINASIATISCH : German Turkish
Anadollu, Anadolulu
KLEINASIEN : German Turkish
n. pr. Anadolu
KLEINAUTOBUS : German Turkish
m minibüs
KLEINBAHN : German Turkish
f dar hatli demiryolu
KLEINBETRIEB : German Turkish
m kücük imaläthane
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani