Germany To Turkish
ÄSEN : German Turkish
(Tiere) yemlenmek, otlamak
ÄSTIG : German Turkish
dalli; dalli budakli
ÄSTIMIEREN : German Turkish
hiirmet (od. takdir) etm.; paye vennek
ÄTFISCH : German Turkish
maymun gibi
ÄTSCHL : German Turkish
(Int.) oh olsuni böh!
ÄTZEN : German Turkish
l. (durch Säure usw. zerstören) asmdirmak, yemek,
yakniak, tahrip etm.
med. daglamak, keyyetmek, koterize etm.
(z.B. auf Kupfer) kezzapla hakketmek; asitle(ndir)mek
end l. ehem. asindinci, ekkäl, korozii, yakici, mulirik
daglayan, kävi
(Spott) dokunakli
(riemerkunc;) tarizli Skall n ehem. hidroksitli kirec ^tnittel n yakici (asindinci, keyyedici, daglayici) madde; asiteme maddesi; kostik, kezzap, yaki, korozif ^natron n sut kostik; kostik soda; sodyum hidroksit; natron ^wasse^ n ke;zap, ofort; mordan sivisi
ÄUGIG : German Turkish
(-äugig)... gözlü
ÄUßER : German Turkish
- l. dis, harici, ecnebi, yabanci
yüzünde, sathinda duran
disarıdan gelen;
es Bild haricten görünüs; harici manzara;
er Wechselwinkel math. disters (aci); haricen mütebadil (zaviye);
er Gehörgang an. dış kulak borusu;
e Mongolei n.pr. Dis Mogolistan;
e Sekretion med. dis salgi; Station für
e Erkrankungen med. hariciye;
e Erscheinung s. Äußere
ÄUßERET : German Turkish
- l. (fernst-) en uzak; aksa
(letzt-) nihat, gal, son
(überaus) son derece(-de); cidden, ziyadesiyle, gayet, begayet; miifrit {od. asin) derecede
(größt-) en büyük
(schlimmst-) en fena; im
en Falle l. zaruret häsil oldu- gu takdirde; icabi halinde; en gayri müsait ahvalde
(höchstens) olsa olsa; in
er Not katkala; e-e ~ wichtige Angelegenheit en mühim bir mesele;
e Linke pol. en sol; Nenne mir den
en Preis, dam will ich es kaufen. Sunun olacagmi söyle de alayim. die Dinge auf das °e treiben isi ifrata vardirmak; Das ist das 3e, was ich tun kann. Sahimi bu kadar sevsrim. wenn es zum °en kommt is son haddine vanrsa; Ich bin aufs °e gefaßt. Ben her seyi göze aldim. sein °es tun elinden geleni yaprnak; sich
e Mühe geben parcaianmak
ÄUßERN : German Turkish
l. (Furcht usw.) izhar, belli etm.; gOstermek
(Mei- nung) söylemek; ifade ve beyan etm.; sich ~ l. (sich zei- gen) k-ni göstermek; aciga vurmak
(auftreten) mey- dana (ikmak
(über) düsüncesini söylemek; fikir ve maksadini ortaya koymak; fikir yürütmek (od. beyan etm.); mütalaa etm.; hiiküm vermek; sich nicht zu et. ~ sesini cikarmamak
ÄUßERSTENFALLS : German Turkish
;.:ap ederse; läzim gelirse; bicak kernige dayandijii zaman
ÖD : German Turkish
s. Öde
ÖDEM : German Turkish
n med. ödem(-a)
ÖDIPUS : German Turkish
n. pr. Edip
komplex m psych. Edip kompleksi
ÖFFENTLICH : German Turkish
l. acik, aleni
(Ggs. privat) umumi, resmi, kamul. kamusal; Ministerium n für °e Arbeiten Bayin-dirlik Bakanligi; Nafia Vekäleti;
e Urkunde resmi senet;
e Versteigerung acik artirma; aleni müzayede;
e Submission acik eksiltme; münakasai aleniye;
es Interesse amme menfaati;
e Meinung kamuoyu; efkänumumiye; halk efkän;
e Klage jur. amme davasi;
e Ordnung amme nizami; Körperschaft des
en Rechtes jur. amme hükmi sahislan; kamu tüzel kisileri;
e Danksagung acik (od. aleni) tesekkür;
e Arbeiten baymdirlik isleri; umuru nafia;
es (türk.) Bad carsi hamami;
es Lokal umuma acik yer;
er Weg umumi yol; ~ kritisiert werden halkin diline dusmek ^kdt/ l. aleniyet, umumiyet; kamu älem; halk. ahali
s. öffentliche Meinung
(Ort) umuma acik yerler; in aller ^ göz önünde; alenen; umum muvacehesinde; halkin karsismda; sich nicht in der "-zeigen göze görünmemck
ÖFFNEN : German Turkish
acmak; sich ~ acilmak; Niemand öffnet (trotz Klingeins). Kapi duvar. Qer m acan °ung / l. p^l^rna
(offene Stelle) acik, delik, gedik, agiz
(Spalt) yank, aralik
ÖFTERS : German Turkish
oftmals müteaddit defalar; kerratia
ÖKUMENE : German Turkish
arzi meskün °isch cihansümul, evrensel
ÖL : German Turkish
Int. o\\ ah! ey! hey! ay! masallah! ^ weh! vay! eyvah! — ja! hay hayl ~ doch! öyle öyle!
ÖLFARBE : German Turkish
yagliboya
gemälde n ya^liboya tablo; tuval
götze m: wie ein ~ dastehen F donyagi (od. put) gibi dur-mak 9haltig yagli
haut/empermeabi
heizung/mazotlu kalorifer
ÖLIG : German Turkish
yagli, yagimsi
ÖLKÄNNCHEN : German Turkish
n yagdan(-lik); yag ibrigi
kuchen m yag küspesi (od. pirinasi); köftün
lampe / yag lambasi; (irdene) toprak kandil; pesüs; (mit schwimmendem Docht) samandirali kandil
leitung/petrol borusu; payp-layn
ÖLMÜHLE : German Turkish
tasirhane. ezimevi, yaghane
palme / bot. yag hurma agaci; maya agaci
papier n yagli kägit pflanze/ yag veren bitki
presse/zeytin mengenesi; yag cenderesi
quelle/petrol kuyusu
sardlne/kutu sardalyasi
säure/ oleik asit; olein
stands.anzeiger m yag seviyesi müsiri
tank m petrol borusu
ung / l. yagla(n)ma
(Salbune:) meshetme
weide / bot. igde
weidengewächse pl.bot. igdegiller; elanyasiye
ÖLZEUG : German Turkish
n musamba yagmurluk; gamsele
zweig m zeytin dali
ÖSE : German Turkish
l. disi kopca; göz, kulak
(z.B. an Goldmünzen) kulp, halka
(Lochung) zimba
(in Segel) naut. mata-fyon
(Schuh2) ba^ deligi; e-e ^ anbringen kulp tak-mak
faß n naut. camcak
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani