Germany
E-MOIL : German Turkish
n miis. mi minör
E-SALTE : German Turkish
mus. mi teli
E605 : German Turkish
itkilerin korunmasi icin kullanilan cok zehirli bir sivi de
EAU DE COLOGNE : German Turkish
n (seit. f) Kolonya suyu; odkolonyi ~ Javelle n, f javel suyu ~ forte n, / ofor(-t)
EBBE : German Turkish
l. geogr. cezir hareketi; inme; alcalma
fig. azalma, sukut, fenalasma; ^ und Flut meddücezir, gelgit; Es ist ^. Sular alcahyor. In meiner Kasse herrscht ^. fig, ^antamda para suyunu cekiyor
EBEN : German Turkish
(I) (Adj.) l. (flach) duz, yassi, müstevi, musattah
(glatt) girintili cikintili olmayan; anzasiz ,engebesiz^ muntazam, müsavi (II) (Adv.j l. (genau) tarn, tamamiy-le, tipki
(vor kurzem^ biraz evve!; henüz, demin(-cek)
(jetzt) simdi
(gerade) iste; dedigim (istedigim) gibi
(Verst. e-r Behauptung) ya, ki
(als Entschuldigung) ne yapalim ki; dedim ya
(umso mehr) evieviyetle
(gerade noch) güc belä; daradar
(rasch, schnell) cabucak
(nicht ~) pek de öyle degil; — tun wollen yapmak üzere bulunmak; Das ist es ja^f Istebudur! Hah buf
e Geometrie düzlem geometri; müstevi hendese; hendesei musattaha; zu
er Erde l. (im Erdgeschoß) zemin katinda
yerle beraber;
e Kurve math. duz münhani;
es Gelände ova, yazi; Ich bin ^ erst gekommen. Henüz geldim. ~ machen düzeltmek, tesviye etm.;
^ damals iste o zaman
EBENAZEEN : German Turkish
pl. bot. abanozgiller
EBENBILD : German Turkish
n l. resim, tasvir, model, portre, nüsha
tarn benzeri; ganz sein ~ tipkisi; Er ist das ~ seines Vaters. 0, babasmm kücük bir modelidir. 0, babasimn burnun-dan düsmüs. 2bürtig küfüv; aym klymette olan; j-m
~ sein l. b-nin küffü olm.
ßg. b-le boy ölcüsecek kudrette olm. ^da (-selbst) iste orada; aym yerde °daher
(lokal) iste oradan
(kausal) iste onun icin; aym sebepten dolayi °dahln iste oraya Sdarum iste o sebepten dolayi; iste ya °der (-die,
das) (-selbe) iste o; hani söyledigim adam; ta kendisi Sdeswegen s. °darum. °dort aym yerde
EBENE : German Turkish
f l. (Tief9) ova
(Hoc^) yayia, plato, düzyazi
geom. sathi müstevi; düzlem
ßg, se\\iye
ßg. Gebiet saha, alan; schiefe ^ phys. sathi mail; egik düzlem; auf die schiefe ~ geraten fig. ahläki bozulmak; cignndan cikmak; Geometrie der ~ düzlem geometri; hendesei musattaha (od. müsteviye)
EBENERDIG : German Turkish
düzayak; yerle beraber; zemin katinda;
es Zimmer yer odasi
falls keza(-lik), dahi, aynen, bilmukabele
heit f düz(gün)lük
EBENHOLZ : German Turkish
n abanoz
bäum m bot. abanoz agaci; Hint abanozu
EBENMAß : German Turkish
n tenasüp, oran; uygunluk, tenazur, tevazün, simetri 9mäßlg tenasüpiü, mütenasip, orantili, uygun, mütenazir, mütevazin, simetrik
mäßigkeit/s. Ebenmaß; Qso l. keza(-lik), dahi; aym suretle (od. sekilde); aynen
(~ wie) ne kadar ise
.. o kadar
.. dir; hem
.. ve hem de; Es geht mir ~. Ben de sizin durumunuzdayim. ~ wie ich benim gibi ^soviel aym derecede cok
EBER : German Turkish
m erkek domuz
esche f bot. kus üvezi; yabant üvez agaci raute fbot. karapelin otu; müzekker pelin
würz/ bot. l. (gemeine) yaban domuzdikeni
(schwarze) siyah kurtluca
EBNEN : German Turkish
düzlemek, düzeltmek, tesviye etm.; j-m den Weg ~ b-nin isini kolayiastirmak; yolunu acmak; müskülätim kaldirmak
EBONIT : German Turkish
n ebonit
EBRO : German Turkish
m n. pr. Ebr(-e)
EBULLIOSKOP : German Turkish
n phys. ebülyoskop, hurusbin
ECCIESIA MILITANS : German Turkish
karakuvvet
ECHAUFFEREN : German Turkish
sich ^ galeyana gelmek; heyecanlanmak
ECHEVERIE : German Turkish
bot. saksigüzeli; yer göbegi
ECHINCDERME : German Turkish
m s. Stachelhäuter
ECHO : German Turkish
n l. aksiseda, akis, yanki
ßg. (Anklang) muvafakat, riza, ragbet, revac
ßg. F baskasmin fikirlerini aynen tekrar eden (adam); ein ~ haben aksiseda (od. yanki) vermek; yankila(n)mak, inikäs etm.; ein ^finden makes bulmak; mit starkem ~ (Ort) cmlsk; j-s ~ sein havan dövücünün hik deyicisi olm. £en s. ein ^ haben,
lalle / ling., med. ekolali, yankica; taklidi keläm
lot n naut. sesli iskandil
praxie / med. ekopraksi; hareket taklidi; tekran hareket; yansica
ECHSE : German Turkish
keler
n pl. kelerler, chbabiye
n.schwanz m bot. kertenkele kuyrugu
ECHT : German Turkish
I. hakikt, gercek, sahici. V: harbi
(rein) halis; su katilmamis; kansiksiz, salt, an, sirf, saf; buz gibi
(natürlich) tabu, natürel, kok (boya), kalaysiz
(haltbar) saglam, dayanikli, sabit, soirr.az
(rechtmäßig) mesru
(glaubwürdig) mevsuk, inanihr; ihticaca salih
(typisch) karakteristik. tipik
(reinrassig) haliskan, safkan; ^- türkischer Tut^ak hakikt Türk tütünüy –er Türke su katilmamis Türk;
es Gold san altin; ein
er Prinz h^zä sehzade;
e Perle sahici inci; Der Stein in diesem Ring ist nicht ^. Bu yüzügün tasi halis (od. sahici) degildir. von
em Schrot und Korn halis muhlis;
e Farbe has boya;
er Bruch math. tarn (vahitten kücük) kesir; fr. kesritam 2helt/ l. hakikat
hulus, halislik
tabitlik
saglamlik
mesruluk
mevsukivet Ssilber; n
silbern som gümüs
ECK : German Turkish
n s. Ecke. über — köseleme
ball m Fb. korner
brett n kose rafi; ücgen seklindeki raf
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani