Germany
SCHEUNE : German Turkish
zahire ambarı; samanlık, sundurma
n.drescher m: Er ipt (fript) wie cin ^ Obur gibi yiyor
SCHEUSAL : German Turkish
n garibei hilkat; galatı tabiat; gulyabani, canavar; gudubet şey
SCHEUßLICH : German Turkish
l. gayet çirkin, menfur, iğrenç, gudubet
F çok nahoş
(Wetter) çipil 2keiten pl. zulümler, mezalim
SCHI : German Turkish
m s. Ski
SCHIA : German Turkish
cf. Şia, Şiilik
SCHICHT : German Turkish
l. kat
geol., met. tabaka, katman
(Farb9) kuş
(Gesellschafts9) sınıf, zümre
(Holz9) istif
(Ar-beits9) çalışma grupu; iş devresi; posta, ekip, takım
(Pause) paydos, istirahat, mola; ~ machen paydos (od. mola) etm. ^en l. tabaka halinde üstüste koymak
(Holz) istif etm., dizmek
(einteilen) tanzim, tasnif etm.; geschlchtet: nicht gut ^ havaleli
Tolge/gzo/. oluşuk, teşekkül, yerey
selte / (e-s Films) jelatin tarafı
ung / yol. tetabbuk, katmanlaşma, dilinim, teflik
unterricht m çifte tedrisat
wechsel m ekip değişmesi 2weise l. tabaka halinde; kat kat
münavebe ile; Es wird ^ gearbeitet. işçi postaları nöbetleşe çalışırlar.
wolke / katmanbulut, stratus
SCHICK : German Turkish
m l. (Eleganz) zarafet, şıklık; modaya uygunluk
(Geschlcklichkeit) maharet, hüner
(Feingefühl) takt, incelik ° (Adj.) l. zarif, şık; modaya uygun
(tein) ince
(elegant) elegan, tirendaz, yakışıklı; F: sitil, trin-ga, apiko; V: covino, alengirli
SCHICKEN : German Turkish
l. göndermek, yollamak
(nach j-m) aratmak, aldırtmak, getirtmek, çağırtmak; sich ^ l. (tür) b-ne yakışmak; yakışık almak, yaraşmak
(südd.) acele etm.
(in et.) bşe uymak, alışmak; boyun eğmek; Eines schlckt sich nicht für aile. (Goethe) Herkes haddini bilmelidir. sich in altes ^ her emre eyvallah demek; Solche Reden ^ sich nicht für e-n jungen Mann. ßu gibi sözler bir delikanlıya yakışmaz.
Hch yakışık alır; yaraşıklı, uygun, münasip, muvafık 91ichkelt / yakışık alma; yaraşma, münasebet; edep ve ahlaka uygun olma; adabımuaşeret, terbiye, nezaket 21ichkeits.gefühl n edep ve terbiye duygusu
SCHICKSAL : German Turkish
n talih; kaza ve kader; kısmet, felek, mukadderat, tecelli, akıbet; alınyazısı; widriges ^ karayazı; Döş ^ hat es gut mit ihm gemeint. Kısmet ayağına geldi. Das ^ hat es nicht gewollt. Kısmet olmadı. Kaderi böyle istedi. Döş ^ hat sie eben so zusammengeführt. (Eheleute) Çöpçatan böyle çatmış. Gunst f des
s baht; j-n seinem ^ überlassen b-ni kendi haline bırakmak; kaderiyle başbaşa bırakmak; das Rad des
s devran, çarkıfelek; Gegen das ^ und den Tod ist kein Kraut gewachsen. Olacakla öleceğe çare bulunmaz. Spr. mit dem ^ hadern kadere küsmek; vom ^ verfolgt sein baş aşağı gelmek ^haft önüne geçilmez; mukadder
s.briefchen n niyet
s.drama n kaderin rol oynadığı dram
s.gefahrte m;
s.gefahrtin / hemdert, hemhal
s.glaube m kadercilik, cebriye; fatalizm
s.göt-tin / myth. kader ilahesi; Park
s.schlag m talihin ters dönmesi; feleğin darbesi (sillesi, tekmesi); bahtsızlık, felaket, musibet; baştan geçen; von e-m schweren ^ be-troffen felekzede; feleğin zulmüne (od. kahrma) uğramış
SCHICKSE : German Turkish
(-l n) f l. V boliçe
pej. sürtük; fena kadın
SCHICKUNG : German Turkish
(Gottes) takdiri ilahi; kısmet
SCHIEBEBÜHNE : German Turkish
l. (Eisenbahn) transbordör
Th. kayar sahne
dach n (Auto) açılır kapanır tavan
lensler n sürme pencere
SCHIEBEN : German Turkish
l. sürmek, itmek
(in et. hinein) içine sokmak
(ver-) talik etm., (sürüncemede) bırakmak
(die Schuld aut j-n) kabahati b-nin üzerine atmak
F ağır ağır yürümek
s. Schiebergeschafte machen
(Kegel) kiy oynamak
SCHIEBER : German Turkish
m l. sürme, sürgü
(Rechen9) sürgülü hesap cetveli
(ßrotO) fırıncı küreği
küçük çocuklar için yemek aleti
techn. supap, valf
F (Tanz) vanstep
(P.) vurguncu, kazanççı, muhtekir, kapatçı. karaborsacı, karapazarcı, aferist
gescharte pl.: ^ machen vurgunculuk (karaborsacılık, karapazarcılık) etm.; ihtikar yapmak
SCHIEBERING : German Turkish
m halka şeklinde sürme
tür / sürme kapı
verschluß m sürme kapak
SCHIEBUNG : German Turkish
l. hileli iş
F s. Schiebergeschafte
SCHIEDSGERICHT : German Turkish
n \\.jur. hakem mahkemesi
(Sport) hakem komitesi; jüri heyeti ^gerichtHch:
es Urteil tahkim kararı
gerichtohof m: Standiger ^ n.pr. Daimi Hakem Divanı
richter m l. jur. yargıcı, hakem
(Sport fl.) referi; j-n zum ^ bestimmen b-ni tahkim etm., hakem olarak tayin etm.
spruch m hakem kararı
vertahren n arbitraj
SCHIEF : German Turkish
l. (abfallend) meyilli, inişli
(schrag) şev şevine; sepetleme, verev, mail, eğik
(krumm) çarpık çurpuk; eğri büğrü, çalık
(Ausdruck, Urteil usw.) hatalı, yanlış, V: fos;
e Ebene sathı mail; meyilli satıh;
er Gang pavurya (F); auf die
e Ebene geraten fiğ. yolunu sapıtmak; yoldan çıkmak; j-n ^ ansehen b-ne yan bakmak; ein
es Gesicht ziehen çehreyi ekşitmek; in ein
es Licht geraten yanlış muhakeme edilmek; ^ sitzen (z. ß. Kra-watte) yan durmak ^blatt n bot. begonya
SCHIEIE : German Turkish
zo. yeşil sazan; kara balık; tinka; kiliz balığı
SCHIEIER : German Turkish
m \\. peçe, tül, örtü, nikap. yaşmak, hicap
(am Damenhut) vual(-et)
(ßrautO) duvak
(Dunst. Nebel) ince duman; ince sis
phof. donukluk, vual, sis
(für Neugeborene) duvak
fiğ. perde, örtü, maske, kamuflaj; ~ des Geheimnisses esrar perdesi; Geheimnisse, deren ^ noch nicht gelüftet worden ist örtüşü açılmadık sırlar; den ^ der Vergessenheit über et. breiten üstüne perde çekmek; den ^ nehmen rahibe olm.
b\\ume f bot. saksıgüzeli; her-dem taze
eule/peçeli baykuş; kukumav ^haTt l. (ver-schwommen) müphem, karanlık
fiğ. anlaşılmaz, esrarengiz, muammalı
SCHIELAUGEN : German Turkish
pl.: ^ machen (hum.) F bşde gözü olm
SCHIELEN : German Turkish
l. şaşı bakmak (od. olm.); şaşılamak; (geringfügig) gözü kaymak
(nach et.) a) (begehriich) bşde gözü olm.; bş bumunda tütmek b) (heimlich) bşe, b-ne göz uciyle (od. yan gözle) bakmak ° n şaşılık
d l. şaşı gözlü
(geringfügig) hafif şehiS bakışlı
(nach anderen Frauen) gözü dışarıda
(dauernd nach der Tür) gözü kapıda
SCHIEMANNSGAM : German Turkish
n naut. façunalık mürnel; likatura. isparça Schienbein n an. baldır kemiği; azmi kasaba; tibya
SCHIEMM : German Turkish
m (ßridge) şlem
SCHIENE : German Turkish
l. (Eisenbal^ usw.) ray
med. cebire, süyek; kırık tahtası
arch. demir putrel
(bei Rüstung) fr. pazı zırhı bzw. bacak zırhı
(für Verkrüppelten) demir kenet;
n leğen ray ters etm. (od. döşemek); aus den
n springen (Lokomotive usw.) raydan (od. yoldan) çıkmak; deraymanetm. Qn kırık tahtası ile çıkık bağlamak-n.bus m mototren, otoray 9n.gleich:
er ßahnübergang hemzemin (od. yerle müsavi irtifada) geçit
n.raumer m l. (Eisenbahn) kar küreme aleti
(Straßenbahn) ön siper
n.rtoß m ray eki
n.strang m demiryolu hattı
- Azerbaijani
- Azerbaijani To Azerbaijani
- Azerbaijani To English
- Azerbaijani To Persian(Farsi)
- Turkish
- Turkish To Turkish
- Turkish To English
- Turkish To Germany
- Turkish To French
- English
- English To Azerbaijani
- English To Turkish
- Germany
- Germany To Turkish
- French
- French To Turkish
- تورکجه
- تورکجه To Persian(Farsi)
- تورکجه To تورکجه
- Persian(Farsi)
- Persian(Farsi) To Azerbaijani