Multilingual Turkish Dictionary

Germany

Germany
SCHLAUHEIT : German Turkish

kurnazlık, hilekarlık, köpoğluluk
kopf m;
meler m s.
berber

SCHLAWINER : German Turkish

m F kurnazın biri; şeytana külahı ters giyd^c-n

SCHLECHT : German Turkish

l. fena, kötü
(boshaft) hain, şerir, şirret; SLiinivet sahibi
(gering, wertlos) kıymetsiz, nafile, değeniz
(tadelnswert) mezmum, yergin
(unpassend) mevsn^iz
(erbarmlich) bayağı, adi, alçak, eğri büğrü
(ver.ch-tensvvert) pabuçtan aşağı
(Geld) mağşuş; düşük avarh
(Zeit) buhranlı
(VVetter) bozuk, çipil
(ine-m Schulfach) zayrf; — und recht şöyle böyle;.kör tcnal; yarım yamalak; Er spricht ein paar Sprachen, mehr ^ als recht. Yalan yanlış bir iki dil biliyor,
e Haltung^ (Turnen) bozuk duruş; Der Junge hat keine
e Schrift. ßu çocuğun yazışı zararsızdır. e-n
en Tag haben (Sport) formunda olmamak; ^ sitzend (Anzug usw.) kaba, kubat, biçimsiz;
er Sitz (e-s Anzugs usw.) biçimsizlik; ^ fundiert çürük;
e Zeit (-en) karagün(-ler); ein Notgroschen für
e Zeiten. Ak akçe karagün içindir. Spr.: die
e (d.h. die linke) Hend Ki. kaka el;
er Dank nankörlük;
e Nachricht biçimsiz haber
j-m ^ gesonnen sein b-ne garez bağlamak;
e Absicbt kötü niyet; suiniyet;
es Ergebnis menfi netice;
e Laune bıkıntı;
er Laune sein kötü huylu olm.; Mir ist ~. Kendimi iyi hissetmiyorum. Es wurde ihm ^. Üzerine fenalık geldi. Mir geht es in den letzten Tagen recht ~. ßenim halim bugünlerde çok biçimsiz

SCHLECHT WERDEN : German Turkish

^ werden (S.) bozulmak;
er werden kötüleşmek, fenalaşmak; Das Madchen war in Mathematik sehr ~. fiv kız, matematikte çok zayıftı. Es steht ~ mit ihm. Durumu fena. Er ist ^ auf mich 2u sprechen. ßana dargındır, ^es reden (über) biri hakkında fena söylemek; e-n
en Ein-drııck machen nahoş bir tesir yapmak; Nichts ist so ^, da? es nicht doch noch etwas °eres gabe. ßeterin beteri var. Nichis ist so ^, dap es nicht auch sein Gutes hatte. Her şerrin bir hayrı vardır. Das wird ihm ^ hekommen. Fenasına gidecektir, die
este Note (Schule) sıfır Sch.: simit; Du hast mich nicht ^ erschreckt. ßeni fena halde korkutmuşsun. Er argerte sich nicht ~ über diese Rederei. ßu laf, ona fena işlemiş,

SCHLECHTERDINGS : German Turkish

-erdings mutlaka, behemehal, tamamen, doğrusu, düpedüz

SCHLECHTHIN : German Turkish

-hin alelıtlak, doğrusu, adeta; mutlaka

SCHLECHTIGKEIT : German Turkish

-igkeit / l. fenalık, kötülük, bozukluk, fasitlik
(ßosheit) garaz eseri; fena oyun
(Gemeinheit) alçaklık, denaet

SCHLECHTMACHEN : German Turkish

-machen kara(la)mak, kötülemek, yermek, gıybet etm., iftira (tezvir, tahkir) etm., küçüklemek, çekiştirmek, batırmak; nach allen Regetn der Kunst ^ rezil etmedik bir tarafını bırakmamak

SCHLECHTWEG : German Turkish

-weg açıkçası, doğrusu, adeta, bayağı

SCHLECKEN : German Turkish

l. (lecken) yalamak
ağzının tadım bilmek °ef m: ^er.maul n ağzının tadım bilen

SCHLEGEL : German Turkish

m l. (für Trommel usw.) değnek, tokmak, çomak, topuz; (für die linke Hand)zipzibi
(Kalbs2 usw.) budun üst kısmı
(Schmiede^) varyos

SCHLEHBUSCH : German Turkish

;
dorn m bot. çalıdikeni; karadiken; yabani erik ağacı; algoncar
e f bot. dağ (od. çakal) eriği

SCHLEICHEN : German Turkish

pl.
yılansıgiller 2en l. sessizce yaklaşmak; gizlice sokulmak
(Kriechtiere) sürünmek; Die Zeit schleicht. Vakit geçmek bilmiyor, sich in j-s Vertrauen ^ tedricen b-ne hulul etm.; yavaş yavaş b-nin itimadım kazanmak ^end l. yerde sürünen
(heimlich) gizli(-ce)
med. yavaş yavaş ilerleyen veya tesir eden; sinsice gelişen
er m fiğ. yere bakan yürek yakan; sır küpü •handel m l. kaçakçılık, kontrabant
(schwarzer Markt) karaborsa, karapazar
handler m l. kaçakçı
karaborsacı, karapazarcı
katzen pl.
miskedisigiller, misliler, miskiye
weg m gizli yol

SCHLEIFE : German Turkish

l. ilmik, göz, halka, düğüm
(Windung) ivicaç, dirsek, dönemeç, viraj
(ßand2) fiyonga, papiyon
(kleine) rozet
(Flugzeug) luping
(e-r Krawatte) no ^n (tr.) l. (Messer usw.) bilemek, zağlamak; tasa çekmek; küstereye tutmak; keskinleştirmek
(Edelstein, Glas) yontmak, tıraş etm., kesmek
(polieren) parlatmak, perdahlamak, cilalamak; pürüzlerim gidermek
fiğ. terbiye etm., yontmak
(ßefestigungen) yerle beraber etm.; hedmetmek
(muş. od. Aussprache) birbirine bağlamak; liyezon yapmak
(mitbringen) F sürüklemek; (intr.) l. (Schieppe usw.) yerleri süpürmek
(aut dem Eis) kaymak; geschliffen (Stil, Sprache) pürüzsüz, kusursuz
n.blume bot. yenidünya; hünkarbeğendi
r m l. bileyici
(Messerschmied) bıçakçı
(Edelstein2) elmastraş
(Polierer) cilacı, perdahçı
Sa. erlere sertçe muamele eden terbiyeci-rei/
bileyicilik; bileyici atelyesi
Sa. erlere gösterilen sert muamele

SCHLEIFLACK : German Turkish

m ripolen
maschlne / bileği makjnesi
papier n zımpara kağıdı
scheibe / zımpara çarkı
stein m bileği taşı

SCHLEIM : German Turkish

m l. (Nasen2) sümük
(Auswurf) balgam, salya
(Absonderung) bini. muhat, sümük, mukus
s. suppe.
absonderung / muhati ifrazat
drüse / guddei muhatiye; sümüksel bez 2en l. sümük ifraz etm.
fiğ. F riyakarane söz söylemek
Tisch m zo. horozbina
haut / an. mukoza zarı; gişayı muhati; sümüksel zar 2Jg l. muhati, sümüklü, sümüksel
fiğ. (schmierig) cıvık
fiğ. (kriecherisch) yaltakçı, mütebasbıs, müdaheneli ^^ösend balgam sök-türücü
pilze pl. bot. cıvıkmantarlar; füturu muhatiye
schelßer m V mütebasbıs, dalkavuk •suppe / süzgeçten geçirilen özlü çorba

SCHLEIßEN : German Turkish

l. uzunluğuna yarmak; çatlatmak
(sich ab-tragen) aşınmak, eskimek; lime lime olm

SCHLEMIHL : German Turkish

m (Pechvogel) düztaban; bahtı kara

SCHLEMMEN : German Turkish

zevk ve sata içinde yaşamak; bolluk içinde hayat sürmek °er m boğazına düşkün; zevkperest; gurme 2erei / sefasına düşkünlük; zevkperestlik 9ec.mahl n mebzul ziyafet

SCHLEMPE : German Turkish

(ßrennereirückstand) taktir posası

SCHLENDERN : German Turkish

ahat rahat ortada dolaşmak

SCHLENDRIAN : German Turkish

m işi oluruna bırakma; idarei maslahatçılık; kayıtsızlık; ihmalcilik; Es herrscht wieder der alte ^. işi yine tembelliğe vurmuştur

SCHLENKERN : German Turkish

(mit) bşi sallamak
d:
en Ganges kolunu budunu sallayarak

SCHLEPPDAMPFER : German Turkish

m şlep, römorkör
e / (an Damenkleid) elbisenin kuyruğu ^en l. sürüklemek
naut. çekmek, yedmek
(mit Mühe ertragen) zor taşımak; sich
^ l. sürüklenmek
(m. et.) pek zorluk çekerek bşi taşımak
(sich hinziehen) uzanmak °end: ~ sprechen çok ağır konuşmak
en.trager m etek taşıyan
er m l. traktör
naut. şlep, römorkör; yedekçi gemisi
(Anreißer) çığırtkan, kılavuz
fischerei / şalütaj
flugzeug n römork uçağ»
kahn m l. mavna, duba, limba, salapurya
yedekçi gemisi
netz n şalü, ığrıp; (großes) alamana (ağı); sürtme ağı
netzfischerel / şalütaj
schlff n s. Schiepper (2).
schlffahrt/şlepçilik; römorkai
seil n l. (bei Segel-flug) otorömork
(bei Schieppfischerei) ığrıp halatı
yedek (irmik, tonoz) halatı; vardakavo
tau n s.
seil. ins ~ nehmen l. yedeğe almak
(mitnehmen) bera-berinde götürmek
(behilflich sein) yardım göstermek; omuz vermek
zug m römorkör kafilesi

SCHLESIEN : German Turkish

n.pr. Silezya
ier(in/) m: 2isch Silezyalı